Hayat şartları öyle bir hal aldı ki; zamsız gün yok adeta.
Yaşı 40'ın üzerinde olanlar eskileri, Z kuşağı hariç önceleri de 2001, 2008 ekonomik krizlerini hatırlar.
Gerçi krizsiz dönemimiz yok denecek kadar çok az ama 2002-2007 yılları arasında durağan bir dönemi de gördük.
Rahip Branson krizinden bile etkilendiğimizi düşünürsek, hemen hepsi kısa süreli krizlerdi.
Biraz kur oynaması, hemen akabinde zamlar, akaryakıt yükselmeleri derken bir süre sonra hayat normale dönüyordu.
Ama şimdi ki ekonomik kriz o krizlere benzemiyor.
Bu başka bir şey.
Parasal bir sorun değil.
Paranın her geçen gün değersizleştiği, zamların artık, günlük, anlık geldiği, yarın için bir plan yapılamayan bir süreç.
Tıpkı aşağıda paylaşacağım, zam gelecek diye markete hücum eden insanların verdiği gibi bir görüntü var.
Bir gün sonrasına üç lira beş lira zararsız girebilir miyim telaşında insanlar.
Kimse elindekini satmak, çıkarmak istemiyor, kimse de bir şey almak istemiyor elindekiyle yetiniyor.
Hesap, analiz, öngörü diye bir şey kalmadı kimsede.
Çok bilen ekonomistler bile nakavt oldu, kendi söylediklerine kendileri de inanmıyor.
TV'lerde izlediğimiz o akademisyenlerin daha önce tahmin yapmalarına alıştık, şimdi günlük yaşananları anlatıyorlar, bir ertesi gün için fikir üretmekte zorlanıyor haldeler.
İnsanlar artık yöntemleri değiştirdi.
Marketler arasında etiket fiyatlarını karşılaştırmadan alışveriş yapmıyor.
Market rafları AVM'lere döndü, gezmek fiyat yoklaması yapmak için giden bile var.
Herkes ekonomist oldu adeta.
Ne kadar elektrik harcarsa ne kadar fatura gelir onun hesabını yapıyor.
Son zamanlarda bir de zamların geleceğini de bir kaç gün öncesinden öğreniyor vatandaş.
Mesela ayçiçek yağına zam geleceği üç gündür konuşuluyordu.
O nedenle marketlere hücum oldu.
Kapanın elinde kaldı.
Ve hakikaten 125 liralık 5 kiloluk ayçiçek yağı 240 lira oldu.
Akaryakıt zamlarına yetişemiyor artık kimse.
Dün balıkçılar aradı, yakında balık yiyemezsiniz, bin litre yakıt alıp denize açılsak, 20 bin lira.
Balığı kaç liradan satacağız, hal ne kadar zam koyacak, son satıcı zammından sonra 50 liraya hamsi zor yersin dediler.
Peki ne yapıyorsunuz dedim.
Kahvede okey oynuyoruz, tekneler yatıyor dedi.
Peki nasıl olacak, ekonomi nasıl yürüyecek.
Akaryakıt zammı böyle devam ederse, maliyetler nereye çıkacak.
Fakirin sofrasının sultanı hamsi 50 lira olursa, gariban ne yapacak, sofraya ne koyacak.
Ya ekmek fiyatları. Her an zam bekleniyor.
Minibüscüler zam için sıraya girmiş.
Böyle bir hayat pahalılığına kriz demek mümkün mü?.
Bunun adı kriz nasıl olabilir ki.
Kriz gelir geçer.
Bu sıtmalı hasta gibi sürekli titretiyor.
Eti kemikten ayıracak kadar şiddetli bir sarsıntı var.
İnsanlar ne yapacağını şaşırmış sadece sofraya koyabileceği yiyeceği düşünüyor.
Yani aç kalmamak endişesiyle, yarın bu fiyata bulamam korkusuyla elindeki avucundakini, ucuz bulduğu temel ihtiyaç maddelerine yatırıyor.
Yine dün bu yazımı yazarken, Balıkesir'den bir yakınım aradı.
Dere boyunda yolcu otobüslerinin olduğunu söyledi.
Neden diye sordum.
Otobüs sahipleri iş olmadığından otobüslerini ücret vermemek için garaja bile sokmuyor.
Evine yakın yerlere çekmişler koca otobüsleri günlerdir yatıyor.
Dedim ya bu kriz değil.
Bu başka bir şey.
Bir zamanlar tarım ülkesi olan Türkiye, tarımsal ürünlere muhtaçlığı ve dışa bağımlılığı yaşıyor.
Bu taaa eskilerden gelen yanlış tarım politikalarının kendi kendine yeten ülke konumundan, ithal eden ülke olmanın sonuçlarıyla yüzleşme gibi bir olay.
Kapanan dükkanlar, borç içinde çırpınan esnaf, vergi borcunu çekini ödeyemeyen iş adamı;
Aldığı ücret akaryakıt istasyonlarında, enerji faturalarında ve market raflarında eriyen çalışan gerçekten çok zorda.
Pahalı akaryakıt, pahalı gübre nedeniyle ekim yapamayan köylünün yol açağı tarımsal etkinin önümüzdeki yıl görüleceğini de hesaplarsak,
Bu bir kriz asla değil.
Çünkü önümüzdeki yılı da şimdiden tetiklemesi muhtemel olan başka bir şey bu.
Her günün başlangıcında bir önceki günü aratan bir süreç yaşıyoruz.
Sadece karnını doyurmak, evinde ışığının yanması, sofrasının kurulabilmesi için, 'bir liranın' hesabının yapıldığı bir dönemden geçiyoruz.
Ama o bir liranın bile akaryakıta gelen günlük zamlarla eridiğini görüp kahrolduğumuz bir süreçteyiz.
O süreçten geçiyor muyuz, yoksa her geçen gün biraz daha içine mi giriyoruz onu da kestiremediğimiz bir zaman dilimdeyiz.
İşte o nedenle bedava değil, sadece 3-5 lira biraz daha ucuz olduğu için yağmalarcasına ayçiçek yağı almak içinmarketlere koşuyoruz.
Görmediğim, bilmediğim, yaşamadığım bir yaşam şekli.
Otomobillerin, evlerin önüne park edildiği, toplu ulaşım araçlarının kullanımının pik yaptığı bu dönem için o nedenle bir kriz diyemiyorum.
Adını siz koyun.
Herkes bütçesine göre farklı isimler koyabilir.
Ama kesinlikle dış güçler ya da dönemsel bir kriz değil.
Ondan eminim.
BEDAVA DEĞİL SADECE BİRAZ DAHA UCUZ DİYE YAĞ ALMAK İÇİN İZDİHAM
Burası Balıkesir 'otobüsler dere kenarında yatıyor'