Ne zaman soğukta çaresiz birini görsem, ne zaman o soğukta ekmek parası kazanabilmek için birinin her gün yaşadığı 'zorlu mücadelesini' görsem, 'o kişinin de bir annesi olduğunu, üşüdüğü zaman onun üzerini örttüğünü' düşünürüm..
Garip bir duygu belki ama 'böyle'..
Ve sanat güneşi 'rahmetli Zeki Müren'in o şarkıyı söylerken' nasıl duygulara hitap ettiğini..
İşte öylesine bir duygu içinde dün kahvaltımızı Gazi Hastanesi önünde 'çadırda bir yılı aşkındır' eylemlerini sürdüren eylemci işçilerle birlikte yaptık..
Simidimizi, peynirimizi, zeytini paylaştık..
Muhabir arkadaşlarımızın zaman zaman ziyaret ettiği Gazi Hastanesi'nin bahçesindeki o eylem çadırını ilk kez gördüm..
Ayaklarını göbeğine kadar çektiğin zaman sığacak kadar dar bir alan. Bir de ısınabilmek için sobaları vardı. Toplam bir buçuk metre kare ya var ya yok..
İşte öylesine bir yerde 365 günü aşan bir mücadele verdiler.. Hukuk mücadelelerini o tek gözlü çadırın içinde sürdürdüler. İki kişiden sonrası dışarıda kaldı belki ama yılmadılar..
'Anneleri yanlarında yoktu'.. Uyuyan arkadaşlarının üzerlerini, 'uyuma sırasını nöbetleşe yaparken' kendileri yaptılar..
Çok farklı bir duyguydu orada yaşadıklarımız.. Kimilerinin işsizlik, parasızlık yuvasını yıkmış, kimileri de orada eylem yaparken, gönlünü, eylemin içinde olmayan birine kaptırmış...
Düğün yapmamış. Ortada böylesine bir durum varken, iki imzayla bitirmişler evlilik işlerini. Çok şey yaşamışlar bunca zamanda..
Acılar sevinçler birlikte yürümüş.. Üşümüşler, hem de çok üşümüşler. "Buz kestik ama direndik" diyor eylemci işçi Yüksel..
Eşiyle birlikte evlilik yıldönümlerini yaptıkları gün yaşadıkları 'gözaltılarıı anlatıyor'. O sırada eşi de geldi. Sarıldılar birbirlerine.. 'Eşi de işten çıkarılanlardan'.. Ama bu süreç birbirlerine daha da bağlamış onları.
Bir yandan konuşurken bir yandan çayımızı yudumluyoruz, sıcacık simitlerle... Onlar heyecanlı anlatıyorlar, nasıl onurluca mücadele verdiklerini..
Olgunlaştırmış onları bu süreç.. Daha ılımlı bakıyorlar hayata.. O sırada işten ilk çıkarılan 'hem de 20 gün izin kullanmak istediği için çıkarıldığını' öne süren Cemalettin Körpe, bir tabak aldı eline..
İçine sofradaki zeytinden, peynirden koydu. Biraz domates, biraz da salatalık.. Kime ayırıyorsun dedim etkilendim. Belli ki arkadaşına ayırıyordu.. Öyle ya alışmışlardı "Bir lokma ekmeği bölmeye, paylaşmaya"..
'Hayır arkadaşıma değil, Başhekim beye götürüyorum' dedi. Şaşırdım.. "Neden diye sordum"..
Biz burada kahvaltı yapıyoruz. İlk kez böyle zengin soframız oldu. Sağ olun ama 'geçerken görür, fark etmeyiz. Ona da ikram etmek istedik" dedi.
Herkes şaşırdı. Tabağı aldı yana koydu. Arkadaşımız Mehmet Yazıcı 'bakalım burada mı dedi' ve sekretaryasını aradı. Yoktu Başhekim, davet etti...
Cemalettin Körpe, "Gelir belki ayıp olmasın" dedi ve tabağın üzerini örtüp masanın ucuna bıraktı.
Sonra yine o günleri anlatmaya başladılar. Sürecin devamını. Ama ellerinde bir mahkeme kararı vardı artık. Hukuk mücadelelerindeki zaferlerini gösteren bir mahkeme kararı..
Samsun Valisi Hüseyin Aksoy'dan "artık gereğini yapmasını bekliyoruz. Biz de yaşamlarımızı devam ettirmek istiyoruz" dediler..
O sırada arkadaşlarımın yavaş yavaş çadırda nöbetleşe sobanın etrafında oturmaya başladıklarını gördüm.. Gazetemiz yazarlarından Tekin Akın da katılmıştı aramıza...
"O da bir ara; güneş var ama soğukmuş dedi"..
Evet gerçekten ayaklarımız buz kesmişti. Arkadaşlarımız sobaya rağmen ısınamıyordu bile. Üşüyenler bir süre sonra çoğaldı..
Gitme vaktinin geldiğini anladık..
Çünkü soğuğa dayanamıyorduk..
Peki dedik arabaya bindiğimizde "Onlar bir yıldan fazla nasıl dayandılar. Hem de onca gözaltıya ve parasızlığa rağmen"..
Evet aklımızda o vardı. Bize el sallarlarken, "içtenlikleri yüzlerindeydi"..
Ama bir şey fark ettim. Üşümüyorlardı. Hatta bizim kadar da 'kalın giyinmemişlerdi'.
Neden mi 'Çünkü onlar ekmeğinin peşindeydi ve bugün üşürse, yarın hep işsiz kalacağının farkındaydı'..
O yüzden belki de biz "Nasıl durdunuz bu soğukta dedikçe" onlar bilerek "Direndik" dediler..
Kısacası onlar üşümüyor.. Çünkü 'haklı olduklarına inanıyorlar ve direniyorlar'..
Sonuçta, onları çadırlarının yanında bıraktık, biz sıcak bürolarımıza gittik..
Ama halen aklımda 'orada bir yılı aşkın geceleri nasıl durabildiler' o kaldı..
Şimdi düşünüyorum da, 'Çok şey mi istediler acaba'.. Sadece insan gibi yaşamak için milyonlarca çalışan gibi 'işlerini geri istediler'..
Sadece iş'te bu..