Türkiye yine 'deprem mağdurlarına' ağlıyor.
7,7 ve 7,6 şiddetindeki depremle yıkıldık bu kez.
Bazı binalar 'dimdik sarsılmaz' dururken, bazı binalar yine kağıt gibi yırtıldı, toz duman oldu bir anda.
Yüzlerce canımız gitti, binlerce yaralı var.
Enkaz altında kaç kişi daha var, can kaybı boyutları ne kadar, haber alınamayan insan sayısı nedir yavaş yavaş çıkıyor ortaya.
Önceki sabaha karşı Kahramanmaraş'ın Pazarcık ilçesinde saat 04.17'de 7,7 büyüklüğünde gerçekleşen deprem ile yüreklerimiz yandı önce..
Uykusuz saatler başladı.
Samsun'dan bile hissedilen deprem 10 ili etkiledi.
Kahramanmaraş'ın yanı sıra Hatay, Adana, Osmaniye, Diyarbakır, Adıyaman, Şanlıurfa ve Gaziantep'te ölümlere, yıkımlara ve yaralanmalara yol açtı deprem.
Sonrasında artçı sarsıntılar sürdü.
Saat 04.26'da bu kez merkez üssü Gaziantep'in Nurdağı ilçesi olan 6,4 büyüklüğünde bir deprem daha meydana geldi.
Enkaz altlarından sosyal medyaya atılan videolar ile yüreklerimiz sızladı.
Ben onlarca ciddi bulduğum adres verilen mesajı paylaştım.
Belki bir katkım olur diye.
Dün saat 13.24'te kurtarma çalışmaları sürerken Elbistan merkezli 7.6 büyüklüğünde bir deprem daha oldu.
Hatay, Adana, Osmaniye, Diyarbakır, Adıyaman ve Şanlıurfa'da da hissedilen depremde de ölen ve yaralananlar oldu.
Kurtarma çalışması yapılan bazı binalar tamamen çöktü.
Türkiye güne deprem son dakika haberleriyle uyandı bile demek hatalı olur.
Çünkü uyumadı resmen Türkiye.
Herkes yakınlarından haber almak için uğraştı.
Depremin etkilediği coğrafya itibariyle 10 ili kapsadığından herkesin bir yakını arkadaşı vardı bölgede.
Gerçekten Türkiye ağlıyor, yüreği yanıyor.
Allah o bölgede yaşayanların, enkaz altında olanların, tedavi için hastanelere kaldırılanların, herkesin yardımcısı olsun.
Ama bu deprem yine 'ama' dedirtti.
Amaları arka arkaya sıralattı.
Marmara Depremi'nde 1999'da ortaya çıkmıştı ki; Türkiye deprem kuşağı üzerinde ve bundan sonra binalar Deprem Yönetmeliği'ne göre yapılacak.
Bir daha 'Göçer inşaatlara' izin verilmeyecek, binalar depreme dayanıklı olacak.
Müteahhit hatalarına, malzemeden çalmasına göz yumulmayacak, denetlenecek.
Deprem kolonları konulacak inşaatlara.
Eski binalar denetlenecek, güçlendirme yaptırılacak.
Yapı Denetim görevlileri bunları inceleyecek, uyulmasını sağlayacak.
200 metrekareden büyük bütün binalar için ‘Yapı denetim şartı’ getirildi.
Belediyeler de aynı şekilde, binaların depreme dayanıklı yapılması için gayret gösterecek, aksi durumda oturma izni ve iskan vermeyecek.
Peki geçen sürede öyle mi olmuş?
Deprem Yönetmenliği'ne göre mi yapılmış o yıkılan binalar?
Ya da 2000 öncesine ait riskli binalarla ilgili çalışma ne kadar yapılmış?
Adana'da aynı sitede aynı müteahhidin yaptığı 17 katlı blok yerle bir toz duman olurken, diğerleri nasıl oluyor da ayakta.
Kağıt gibi yırtıldı birçok bina. Boş çuval gibi yığıldı yere.
Toz duman almış, üst üste katlanmış.
Depreme dayanıklı olsa en azından kolonların yıkılmaması gerekmiyor mu?
Altında insanlar kaldı, canlar gitti, yuvalar mezar oldu.
Uykusunda ne olduğunu bile anlamadan 'göçer binada' bu dünyadan göçtü yüzlerce kişi.
Devletin kontrolündeki hastane çökmüş.
Cami yıkılmış.
Binlerce bina yerle bir.
Nasıl oluyor bu?
Hani nerede Deprem Yönetmeliği'ni uygulama, kontrol, inceleme, yetkililer, etkililer.
Altına imza atanlar.
İnsan canı bu kadar mı ucuz?
Karton binalara Marmara Depremi sonrası hani izin verilmeyecekti.
Binalar hani depreme dayanıklı olacaktı.
Kimlerin ihmali var, kimler işini yapmamış, kimler malzemeden götürmüş tek tek hesap sorulmalı.
O yıkılan binaları yapanlar kaçmadan, gözaltına alınmalı.
Adana'da Belediye Başkanı Zeydan Karalar'ın deprem sonrası incelemesinde sözlerini dinledim.
Yıkılan yeni çok katlı binaları görünce söyledikleri çok çarpıcı; İbret verici.
"Yıkıldı diye gittiğim her apartman toz olmuş, kağıt gibi sanki. Bunları da inceleyeceğiz. İnsan hayatı bu kadar ucuz olmamalı".
Evet bu kadar ucuz olmamalı.
Gece yatıp sabahı göremeden, milyonlarca lira para verip aldığı evi ona mezar olmamalı.
Oysa 1999 yılındaki Marmara Depremi sonrası Deprem Yönetmeliği'ne göre yapılan binaların yıkılmaması gerekiyor. Kolonlarının asla devrilmemesi gerekiyor.
Yıkılmayanlar ortada.
2000 öncesi binalar da var, 2000 sonrası binalar da.
Hangisinden malzeme çalındıysa, gereği gibi yapılmadıysa, yıkıldı bu kadar basit.
Yıkılanların da nasıl kağıt gibi dağıldığı ortada.
1999'da ders almalıydık, almamış olmalıyız ki; 24 yıl sonra yeniden 'göçer binalar' yüzlerce insanın hayatına mal oldu.
Bilanço ağır. Enkazlar kaldırıldıkça depremin acısı daha da ortaya çıkacak.
'Ne gerekiyorsa yapacağız' sözleri gerçekten artık yetersiz kalıyor.
Çünkü canlar gidiyor.
Yüzlerce can gittikten sonra, ‘ne desek boş’..
Çabuk unutuyoruz.
Ama unutmayanlar gereğini yapıyor.
Ders çıkarıyor. Hem binalarını sağlam yapıyor hem de insan hayatının o kadar ucuz olmadığını gösteriyor.
İnsanları ölmesin, deprem bir yaşam biçimimiz diyerek, tedbir alanlar benzer büyüklükteki depremleri, çok basit atlatabiliyor.
Örnek mi? Japonya..
11 Mart 2011'de gerçekleşen 9,0 büyüklüğündeki deprem ve ardından yaşanan tsunami yaklaşık 18 bin 500 kişinin hayatını kaybetmesine yol açmıştı.
Japonya bunun üzerine tedbirini daha da artırdı.
Ders çıkardı 2011’den..
16 Mart 2022'de Japonya'da Fukuşima açıklarında meydana gelen 7,3 büyüklüğünde deprem oldu.
Ölü sayısı sadece 4.
Yaralı sayısı ise 107.
En büyük sorunları ise 2 milyondan fazla evin elektriksiz kalması oldu.
Japonya nükleer denetleme kurumu, 11 yıl önce 9,0 büyüklüğündeki deprem sonucu bir nükleer felaketin yaşandığı Fukuşima nükleer santralinde de tedbir aldı ve bu kez bir sorun olmadı.
Sık sık depremlerin yaşandığı Japonya bunu başarıyor.
Nasıl mı?
Dünyanın en sıkı inşaat kurallarına sahip ülke olmasıyla...
Çünkü deprem ülke için kaçınılmaz bir gerçek. Bu doğa olayını sürekli yaşıyor.
O sıkı ve taviz vermeyen tedbirler nedeniyle de 7'nin üzerindeki depremlerde bile can kaybı yaşanmayabiliyor.
Yani onlar da çok daha şiddetli olan 9,0 üstü depreme göre kendi oluşturdukları Deprem Yönetmeliği'ni harfiyen uyguluyorlar.
En sıkısından.
Sıfır taviz.
İnsan hayatına bu şekildeki afetlerde önem vermenin göstergesi artık Türkiye için de depreme dayanıklı binaların yapılmasıyla mümkün.
Denetlenmesiyle mümkün.
En ufak eksiği varsa; risk görülüyorsa, oturum izni vermemekle mümkün.
İnsan hayatı bu kadar ucuz olmamalı.
Depreme dayanıklı konutlar 'ayakta kalırken', malzemeden çalanların eserleri ulu orta açığa çıkmıştır.
O enkazların altında canlar gitmiştir.
Şimdi gelinen noktada, 1999’dan ders almadıysak, 2023’ten artık o dersi çıkaralım.
Öncelikle o enkazların altında can verenlerin hesabı o binaları yapandan, kontrol edenden , risk taşıyan binaları tespit etmeyenlerden sorulmalıdır.
Hiçbirinin kaçmasına izin verilmemelidir.
O binaların kullanılmasına izin veren yetkililer hakkında da derhal inceleme başlatılmalıdır.
Ve en önemlisi;
'Bu acı, kolay unutulmamalı, unutturulmamalıdır'..
Yazık.
Başımız sağolsun..
Yüreğimiz, dualarımız sizlerle..