Türkiye yeni yönetim sistemine geçtiği günden itibaren yüzde 50+1, hep ülkenin gündeminde oldu.
16 Nisan 2017 referandumunda halkın 'evet' dediği yeni yönetim şekli de artık bu tarihten itibaren resmen yürürlüğe girdi.
Yani bir başka deyişle 24 Haziran 2018, Türkiye'nin parlamenter sistemde yönetildiği son gündü.
Cumhurbaşkanı adayının yeni yönetim modeline göre yürütmenin başı olabilmesi için gereken oy;
Toplam seçmenin geçerli oylarının yüzde 50+1 oyunu almasıyla mümkün olabiliyor.
Bir adayın 'ittifak yapmadan' o rakama ulaşması gerçekten çok zor.
Bunu hep birlikte 'yeni yönetim modeline geçtiğimiz' günden beri görüyoruz.
İşte o gün bugün, Türkiye'de küçük partilerin, isimlerini duyar olduk.
Ve hal öyle bir hale geldi ki, seçimden daha çok, o küçük partilerin 'pazarlıklarını izler hale geldik'.
Koalisyonlardan bıktık denilen bir noktada önerilen yeni yönetim modeli, koalisyonun göbeğinde kaldı adeta.
Hem de irili ufaklı tüm partiler 'taviz koparma yarışı içine' girdi.
Görülen o ki, sistemin sakıncaları var.
İttifak sayesinde çok az sayıda seçmeni olmasına rağmen partiler baraj sorunu yaşamadıkları gibi, 'aslında seçmen sayısıyla orantısız milletvekili de kazanabiliyor'.
50+1 sistemi olmasa, parlamenter sistem devam etse idi, şu an Türkiye’nin yaşadığı gariplikleri, pazarlıkları asla görmeyecektik.
Ben bir seçmen olarak 50 bin oyu bile olmayan bir partinin 'tutup pazarlık yapmasını', seçmen kitlesi yurt çapında olan partilere karşı haksızlık olarak görüyorum.
Haksızlıktan öte Türkiye'nin yeni yönetim modelinin bir açığı olarak yorumluyorum.
Baraj yüzde 3'lerde bile olsa, birçok partinin milletvekili çıkaramayacağını da 'açık açık görüyorum'.
Şimdi yine yüzde 50+1'in 2. Turuna doğru gidiyor ülke.
Yaklaşık 4 gün sonra sandık başındayız ve yürütmenin başı olan Cumhurbaşkanı'nı seçecek seçmen.
Ve gariptir, halen pazarlıklar sürüyor, bugün açıklayacağım, yarın açıklayacağız gibi 'sinir bozucu bir süreç' var.
Küçük partilerin seçmenlerinin de mecliste temsil edilmesi belki demokrasi açısından 'hoş görülebilir ama';
Bölüne bölüne siyaset üretme ve '50+1 formülünün 'açıklarından yararlanmak için' pazarlık masaları kurulması aslında demokrasi çıkar çatışmasına dönüşmesine yol açıyor.
Yani sonuç olarak;
Pazar günü yeniden sandık başındayız.
Her kim Cumhurbaşkanlığını kazanırsa kazansın, ilk işi parlamenter sisteme dönüş yapabilmek için adım atmak olsun.
Çünkü güçlü parlamenter sistem, partilerin ve gönül vermiş seçmenin 'mecliste adaletli temsiliyeti' için şart hale geldi.
Aynı zamanda seçmeni 'cepheleştirdi'.
Pazarlıklar partilerin 'çıkar pazarlıklarına' döndü.
Umarım oluşan yeni meclisin ilk işi 'Parlamenter sisteme dönüş için yeni adım' olur.
Aksi halde 'bilmediğimiz bir çok partinin adını ezberlemek ve pazarlıklarını izlemek zorunda kalacağız'..
Sandığa 4 gün kaldı
R. Tayyip Erdoğan
Kemal Kılıçdaroğlu