Döviz kurlarının arttığı sırada herkes ne oluyor diye şaşırdı.
Çünkü artan sadece döviz kuru değildi.
İğneden ipliğe her şeye zam gelmeye başladı.
Dakikalık zamlar olmaya başladı.
Sonrasında 20 Aralık'ta kur korumalı sisteme geçildi.
Döviz tepetaklak oldu bir anda.
Fiyatlar gerileyecek diye bekliyorduk ki;
Yılbaşı gecesi akaryakıt, elektrik ve dogalgaza süper zamlar geldi.
Akaryakıt durdurulamazken, kademeli elektrik zammı, katlanarak faturalara yansıdı.
Evlerden feryatlar yükseldi.
İşyerleri neye uğradığını şaşırdı.
Çarşambalı köfteci dükkanına 22 bin lira elektrik geldi.
Katlama değil, uçurtmalı katlama oldu.
YEPAŞ, adeta kasıp kavurdu ortalığı.
Doğalgaz da öyle.
Onlar zam yapar da SASKİ durur mu?.
Konutlarda suyun metreküpü 6 liraya dayandı.
Vatandaş marketlerdeki 'etiketlerde indirim' bekliyordu ki; bir baktı ki, enerji faturaları 'marketteki etiketlere rahmet okutur' hale geldi.
Şimdi gelinen nokta şu.
Herkes şaşkın, zam yağmurları altında ezilmekten, ne marketlerde, ne akaryakıt istasyonlarındaki fiyatlara bakıyor.
İhtiyacını en az oranda karşılayıp, yaşamaya çalışıyor.
Alıştık yani.
Zamlara öyle bir alıştık ki; elektrik, doğalgaz ve akaryakıt zamlarından sonra yeni gelecek zamlara da şimdiden alıştık.
Yadırgamıyoruz artık.
Dar gelirli 'tepki için ne göstereceğini şaşırdı'.
Marketteki fişini mi, yoksa enerji faturalarını mı?.
Nereye baksa zam yağıyor.
Geçim sıkıntısı yaşayanlar öyle zor durumda ki; marketlerde neredeyse alışveriş yapan yok.
Olanlar da bir iki poşetle çıkıyor.
Geçtiğimiz günlerde bir Samsunlu twitterde bana özelden yazmış.
Biz açlıkla mücadele ediyoruz, siz Tenis Kulübü'nü alıyorlarmış da, kime vereceklermiş de, kim işletecekmiş onları yazıyorsunuz. Kim işletirse işletsin, bizim karnımızı doyurmuyorlar ya diye.
Hadi bakalım gel de hak verme?.
Vatandaş da haklı.
Herkesin derdi kendine göre.
İşe bir de bu açıdan bakmak gerekiyor.
Dar gelirli, akşam sofraya ne koyacağım diye düşünürken, Tenis Kulübü umurunda olur mu?.
Olmaz, olmamalı da.
Onun derdi ekmek.
Çocuklarının karnını doyurabilmek, sofrada yokluğu bir gün sonrasına atabilmek.
İşte aslına bakarsanız 'tam bu noktada' söylenecek çok söz var.
Yerel yönetimler vatandaşın bu sorunlarını bilirken, nelerle uğraşıp kentin gündemini nerelere kaydırıyorlar.
Oysa onların da görevi, dar gelirli vatandaş için 'sofrasına bir ekmek fazla koyması için' mücadele vermek olmalı.
İstihdam oluşturacak işlerle uğraşmalı.
Ankara'da Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş'ın yaptığı gibi 'Belediye marketleri kurmalı'.
Dar gelirliyi ucuz ekmek, ucuz et, makarna, peynir, zeytin ile buluşturmalı'.
Rant yerine 'halka nasıl katkı' verebilirim o işlere yönelmeli.
Arazileri oradan oraya taşıyıp, akıl almaz yöntemlerle konut ve işyeri rantı oluşturacağına, "Tüm mahir bilgilerini vatandaşının refahı, işi, aşı için kullanmalı'.
Yani gündemi belirleyen biz değiliz.
Biz gündemi kovalıyoruz.
Yapılanlar arasında, kamu yararı var mı, yok mu, onunla meşgulüz.
Yetişemesek de, ucundan kuyruğundan yakalamaya çalışıyoruz.
Vatandaş haklı olmasına ama 'etiketler yükseliyor' diye Samsun'u da kendi haline bırakırsak, bir süre sonra 'o dar gelirli halkın piknik yapabileceği, yeşil alan bulamazsak' şaşmayın.
Diyeceksiniz ki; tavuk 50 lira olmuş, piknik yapacak hal mi kaldı?.
Siz de haklısınız.
Ama Samsun bizlerin, hepimizin.
Başka Samsun'da yok.
Yönetenlerle, onlara yönetme yetkisi veren halk arasındaki gündem farkı bu kadar değişik olunca, ortaya böyle bir durum çıkıyor.
Onlar arazi taşıyor, rant alanları oluşturuyor, spor tesislerini nasıl ve ne yaparız diye uğraşırken, vatandaş 'Zamlar ne olacak' çırpınıyor.
Peki Samsun'da durum nasıl?.
Tam da yazdığım gibi.
Aşağıdakiler, yukarıdakiler gibi.
Arada uçurum var.
Rantla uğraşanlar - Geçinmeye çalışanlar.
Durumun özeti.
Bir tarafta arazi kaydırmaları
Bir tarafta çarpan faturalar