Yeni tahsis edilen ‘Arabuluculuk’ mahkemelerin iş yükünü hafifletecektir.
Arabuluculuk, işveren ile işçinin arasındaki sorunları ivedilikle çözüme kavuşturmak için kurulmuş bir kurumdur. Sorunlu kişiler arabulucuya müracaat etmeden dava açamıyor.
Arabuluculuk hizmeti, işinin ehli kişiler tarafından uygulanıyor.
Bugüne kadar iki ayrı arabulucu ile görüşmeye girdim. İkisinde de avukatımız yanımdaydı. Sistemi öğrenme adına bu görüşmelere katıldım.
O anları şöyle anlatabilirim:
Arabulucular iki tarafı da bilgilendirerek görüşmeyi açıyor. Görüşmeye konu iki kişinin de talebi üç yıllıktı. Birisi kendi isteği ile işi bırakmış diğeri de sözleşmenin bitmesinden dolayı işten ayrılmıştı.
Birisi iyi niyetli hakkını isterken diğeri normalin altı misli talepte bulunuyordu.
İyi niyetli olanın hakkını ödeyip uzlaşırken fazla talepte bulunanı kabul etmedik. Görüşmelerin gizliliği açısından teferruata girmeyeceğim.
Onlar da dava açarak haklarını arayacaklar.
Onları böyle bir talebe iten mahkemelerin genelde işçilerin lehine sonuçlanıyor oluşu. Ama artık hakimler adaleti tesis için ‘Bu işçi bunu haklı göreyim’ diye değil, dosyadaki delile bakarak karar verecektir. Sistem işleyiş bakımından güzel görünüyor, arabulucu uzlaşmayı sağlayabilirse ücreti belli bir oranda iki taraftan ortak tahsil ediyor.
Şayet uzlaşma sağlanamaz ise arabuluculuk ücretini kamu karşılıyor.
Benim bu konuda birkaç kez uyarım ve talebim olmuştu.
O da şu idi:
Tazminat meselesi de tıpkı işsizlik fonunda olduğu gibi çalışanın ödenen SGK primine yansıtılarak işverenden tahsil edilip bir fona aktarılmalı.
İşçi ile işveren karşı karşıya getirilmemeli, işveren işçinin iş akdini fes ediyorsa zaten bütün hakları ödüyordur. Ama işçi işi bırakıp gidince sıkıntı çıkıyor.
Bir düşünün; bir personeli işe alıp onu bir alanda üretebilecek bir seviyeye getiriyorsunuz. Personeli yetiştirirken hem emek verip hem de maddi kayıplara uğrayabiliyorsunuz. Tam eleman işime yarayacak, artık emeğimin karşılığını alacağım diye düşünürken birisi hazır eleman diye üçkuruş fazla para teklif ediyor. Tabii ki fazla parayı gören personel işyerinden ayrılıyor ya da kendisini kovdurtmak için türlü hesaplar içine girebiliyor. Bu da tabidir ki işvereni, işçiye karşı kötü duygulara sevk ediyor.
Bakınca iki tarafın da haklı olduğu yönler olmakla birlikte vefa ve iş ahlakı bakımından devletin bu işi makul bir şekilde çözmesi gerekir. Bu iş ne işverenin insafına bırakılsın ne de işçinin kafasına göre iş akdini fesif etmesine müsade edilsin. Makul bir gerekçe ve makül bir süre göstermeden işten ayrılanlar ile ilgili işlemlerde işverenin de mağduriyeti göz önünde bulundurulsun. En azından tazminatının bir kısmı engellensin.
Şimdi birilerinin bana kızdığını hissedebiliyorum. Ama arkadaşlar bir düşünün; ülkenin şartları ortada, maliyetler ve imkanları ortada, ülkenin istihdam yükünün büyük çoğunluğunu çeken KOBİ’leri sıkıntıya sokarsanız yarın çalışacak iş bulamayabilirsiniz.
Bunu vatandaş düşünmese bile yöneticiler düşünmelidir.
Yoksa tabiri caizse altın yumurtayan tavuk kesilmiş olacak. Ondan sonra da dövünüp durursunuz.
Zaten işsizlik üzüntü verici seviyede, hiç olmazsa varolan işletmelerin kafasına sıkılmasın!