İslam coğrafyası kan gölü, üzgünüz ama elimizden üzülmekten başka bir şey gelmiyor.
Osmanlının hakimiyetinden çıkan coğrafyaların tamamına yakınında huzursuzluk hüküm sürüyor.
Kimi İslam ülkeleri kan gölü, kimi İslam ülkeleri huzura muhtaç. Osmanlı’nın hayaliyle yaşayanların sayısı hiçte az değil. Ama maalesef ki dünyaya adaletle hükmetmiş cihan imparatorluğu yanlış yönetilmekten dolayı yıkılıp gitmiş. Yıkılıp giderken, yıkılan enkazın altında kalan! Onlarca devlet ve milyonlarca Müslüman şimdi kan ağlıyor.
Yokluk ve zorluk içinde kurulan Cumhuriyetimiz önce Balkan Antantı ve sonra Sadabat Paktı’nı kurarak güvenliğimizi sağlamaya çalışmıştır. Ama ülke sınırları dışında kalan eski Osmanlı tebaası dindaşlarımız ve soydaşlarımız çok ciddi sorunlar yaşamışlar ve yaşamaya devam ediyorlar. Atatürk’ün gayretleri sonucu Hatay’ın ülkemize katılışı takdire şayandır ve hala hiç olmazsa misakı milliye sahip çıkma gayretimizin göstergesidir. Fakat İnönü döneminde Irak kralının Musul ve Kerkük’ü bize teklif etmesine rağmen Musul ve Kerkük’ün İnönü tarafından istenmemesi yaşanmış bir vakadır ve Atatürk’ün misakı milli hayaline hilaf bir durumdur.
Osmanlı’nın terk etmek zorunda kaldığı coğrafyanın yeraltı zenginlikleri sömürgecilerin insafına terk edildi. Onlarda hem kaynakları sömürdüler hem de yerli halka zulüm ve işkence ettiler. Daha ötesi itiraz edenleri şehit ettiler. Sadece Cezayir’de 50 bine yakın insan soykırıma uğradı. Bu, sömürgeci batı zihniyeti şimdi orta doğuya demokrasi getireceğim diye kan ve gözyaşı getiriyor.
Dünyayı düzene sokmak ve zayıfı korumak için kurulduğu iddia edilen Birleşmiş Milletler denen sözde kurumun maksadı son olaylardan sonra herkes tarafından anlaşıldı. Ve bir lider çıktı zalimlere “zalimsiniz” dedi. Ve bir lider çıktı “dünya beşten büyüktür” dedi. Ve bir lider çıktı “artık bu bölgede bizden habersiz oyun kuramazsınız” dedi. Sanki Osmanlının ayak sesleriydi bu ve bu ayak seslerini sömürgecilerde duydu ve bu adeta küllerinden doğmaya çalışan medeniyetimizin durdurulması gerektiği kararı sömürgeciler tarafından alındı.
Topyekun saldırı başladı. Almanya’dan gelen bir vatandaş soruyor “Türkiye’nin parlamenter sistemlimi yoksa başkanlık sistemi ile mi yönetileceği Almanya’yı neden ilgilendirir? Bu, onların maksadını ortaya koymuyor mu? Akıllı olun referandumla onayladığınız sistemin yürürlüğe girmesini sağlayın ve liderinize sahip çıkın” diyor. Adam, “haksız mıyım” diye sorduktan sonra “ama gel bunu bizim sakalsız Hüsnülere anlat” diye sitem ediyor. Benim de merak ettiğim bir şey var. Geçen gece İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener Fatih Altaylı’nın konuğu idi, onun ifadesi ile “birileri sayın Abdullah Gül’ü çatı adayı yapmak istedi” dedi. Fatih Altaylı’nın “kimlerdi bunlar?” sorusuna biraz düşündükten sonra “ben kim olduklarını bilmiyorum, ben sadece sayın Kılıçdaroğlu ile görüştüm” diyebildi.
Yani, anlaşılan sayın Meral Akşener bilerek yada bilmeyerek, isteyerek yada istemeden bir oyunu bozmuş. Tam olarak kim olduklarını söylemese de malumun ilamına gerek yok. Tabii ki isteyen istediğine, kendisine göre gerekçeler ile oy verebilir, demokrasi gereği buna saygı duyarız. Ama görünen o ki muhalefet bu işi beceremiyor. Muhalefetin ortaya koyduğu anlayış aslında bazı çevrelerin yapılmasını istemediği büyük projeleri “yaptırmayacağız, yıkacağız” dan öteye gidemiyor. Yani hemen hemen yeni bir şey söyleyemiyorlar. Sürekli onlara göre AK Parti’nin hatalarından bahsediyorlar ama bizler, adaylardan Reisin dışında biri Cumhurbaşkanı olursa ve bu kim ise neyi nasıl yapacaklarını merak ediyoruz. Türkiye’nin artık küçük düşünme lüksü yoktur. Ben bana yeterim komşularım ile işim olmaz deme lüksü yoktur. Artık bölgede olup biten her şeye müdahil olmak mecburiyetindeyiz. Ancak böyle büyük ülke, büyük devlet olabiliriz. Onun için bu işlere çapı yetebilecek birini ve yakışanı BAŞKOMUTAN olarak seçmek zorundayız.