Hani Jül Sezar’ın “Veni, Vidi, Vici” sözü varya Tokat’ın Zile ilçe kalesinde surlarda yazılı bulunan ve tarihe mal olmuş (geldim, gördüm, yendim) sözü bizimkide öyle işte gittik, gördük, kıyasladık.Biz, birileri gibi hiçbirşekilde Batıyı medeniyet projesi olarak görmedik, hiçbir şekilde hiçbir ülkeyi görünen koşullara göre kıyaslamayı da doğru bulmayız. Çünkü her ülkenin bir geçmişi, geleneği, verdiği mücadelesi, çektiği çileleri, kültürü ve dini değerleri vardır. Biz batı ülkeleri gibi Makyavelist değiliz, onlar gibi olamayız ve olmamalıyız. Batı ülkelerinin zenginleşmesinde sanayi devriminin ve çok çalışmalarının çok büyük etkisi vardırama bu zenginleşmede gelişmemiş ülkelerin kaynaklarını sömürmelerinin yabana atılmaması gerekir. Bizim atalarımız, inancımız müsade etmediği için hiçbir ülke kaynaklarını sömürmemiştir. Altı asır dünyaya yön vermişiz ama malesef bu altı asrın son birkaç asrı hep gerileyerek geçmiş.Batı ülkeleri hem dünya kaynaklarını sömürmüş hem de sanayi devrimi yapıp çok çalışarak seri üretime geçmişler. Biz ise hem hiçbir yeri sömürmemişiz hem de sanayi devrimine ilgisiz kalmışız ve yetmemiş bir de yan gelip yatmış! kaynaklarımızı iyi değerlendirmemişiz.Böyle olunca da batı ülkeleri almış başını yürümüş biz geri gitmişiz ve acı son koskoca cihan imparatorluğu dağılıp gitmiş. Oysa bizler sömürüye karşı olduğumuz için onların iki misli çalışmamız ve iki misli üretmemiz gerekirdi ki onlarla boy ölçüşebilelim. Bize, “bu seyehati bizim şehirlerimizle kıyaslayarak yaz, biz de faydalanalım” diyorlar.Neyini yazıp kıyaslayayım? Belediye başkanlarının bizim belediye başkanları gibi ortalıkta görünmediğini ve millet için yaptığı hizmetleri afişle duyurmadığını mı?Neyini yazıp kıyaslayayım?bizler hala alt yapı ve ulaşım sorunlarını çözememişken onların altyapı ve ulaşım sorunlarını kökünden hemde yıllar önce çözdüklerini mi?Neyini yazıp kıyaslayayım?Herşeyin bir düzen içinde olduğu, bir yerde kuyruk oluşması gerekirse kendiliğinden ve sessizce oluşabildiği ve bizde yayaya yaya geçidinde yol verdiğimizde arkadaki araçtan fırça yerken onlarda araç sürücülerinin insanı hatta bir canlıyı gördüğünde sessiz sedasız frene basıp yol vermesini mi?Hatta öyle bir olaya şahit olduk ki şaşırdık kaldık. Düsseldorf’ta araçlara yeşil yandığı için biz bekliyorduk ışıkların hemen yirmi metre yakınında beş adet kaz -bildiğimiz tiridini yediğimiz kaz- aheste aheste yoldan karşıya geçti. Üç şeritli yolda üç araç durdu,kazlara yol verdi ve peşlerinden gelen araçlarda durmak zorunda kaldı ama öndeki araçların neden durduklarını göremedikleri halde hiçbirisi bizde olsa korna ile sorulacak olan “neden duruyorsun, neden gitmiyorsun, hadi yürüsene, burada durulur mu?” gibi soruları sormadılar! Yani hiçbir sürücünün ne acelesi vardı ne de stresi vardı kazlarda güvenli bir şekilde karşıya geçti. Bir de bize bakın gencinden yaşlısına araç süren herkes bir stres içinde, herkesin bir acelesi var, herkes etrafına gerginlik saçıyor. Bu yönleriyle bakıldığında bizlerin çok önünde oldukları aşikar ama bunlar küçük şeyler. Mesela Avrupanın göbeğinde, Fransa’da nüklüer santral gördük. Oysa yıllardır ülkemizde nüklüer santrallere hepimiz karşı çıkıyorduk. Bununla kalsa iyi bazı ülkeler senede üç ay bile güneş görmediği halde bazı yerlerde güneş panelleri ya da gün ışığı panelleri kurduklarını gördük. Zaten hertaraf rüzgar gülü ile donatılmış. Ve şimdi Hollanda da yolda giden araçların asfalta temasından enerji üretimi üzerine çalışılıyormuş. Yani enerji üretilebilecek bütün imkanları maksimum kullanmaya çalışıyorlar. Biz mi? Bizim durumumuz ortada, yıllarca nüklüer santrale karşı çıktık, sularımız boşa aktı, rüzgarımız boşa esti ve en önemlisidi bütün yıl boyunca güneş gören ülkemiz güneş enerjisi için bile yeni yeni adımlar atıyor. Kamu binalarının çatısını bile güneş enerjisi panelleri ile değerlendirsek çok ciddi bir enerji üretimi yapabilirdik. Ve malesef en yüksek ithal kalemimiz enerji, bu kadar cari açık verirken bu enerji üretme imkanlarını kullanmamanın gerekçesini merak ediyoruz. Yenilenebilir enerji konusundayatırım yapmak isteyen insanların önünün kesilmesini ne ile açıklarız onu da bilemiyoruz!