İnsanlarımız öyle bir hale geldi ki, maalesef her hangi bir konuyu aklıselim bir şekilde oturup tartışamıyor. İnsanlar her konuyu ya savunuyor ya da karşı çıkıyor.
Bir bilim insanı çıkıp görüşünü söylese ve bu görüş bir tarafa yarasa hemen karşı taraf “ hain” yaftasını yakıştırıyor. Bu günlerde “ Kanal İstanbul” projesi gündemde ve savunana göre karşı çıkan, karşı çıkana göre de savunan “ vatan haini” yani hain olmak bu kadar basit oluyor.
Bu şekilde giderse ülkemizin gelişmesi ve kalkınması kolay olmaz. Bu çekişme, bu çatışma bir an önce son bulmalı. Biz, “ Kanal İstanbul” projesini duyduğumuzda heyecanlandık “ söylendiği gibi bir gelir olacak” diye de çok sevinmiştik. Ama gördük ki, öyle gelir olma ihtimali yok.
Çünkü Montrö anlaşması gereği kimseye “buradan geçemezsiniz, gidin yeni açtığımız Kanaldan para verip geçin” diyemezsiniz. Ancak “ boğaz bakımda, kaza var” gibi gerekçelerle gemileri biraz geciktirebilirsiniz. Onlarda “ beklemektense parasını ödeyeyim yeni Kanaldan geçeyim ” deyip geçebilir. Ama bunun garantisi olur mu? Bunu zaman gösterir.
Mevcut boğazdan geçiş ücretinin en düşük seviyede olduğunu ve sözleşmeye göre “ on kat artırabileceğimizi” iddia edenler var. Şayet öyle ise üç yüz milyon dolar olan gelir üç milyar dolara çıkacakmış. Şayet doğru ise Kanal İstanbul yapılacaksa bile bu artış hemen uygulanmalıdır.
Kanala karşı çıkanların olması bir bakıma iyidir. Çünkü başka türlü tartışma ve doğruyu bulma olasılığı olmuyor. En azından bazı uyarılar dikkate alınıp daha dikkatli çalışılıyor.
“ Yer uygun değil, depremi tetikler. İstanbula çok zararı olacak” gibi eleştirilere Sayın Celal Şengör hoca “ zararı olmaz” diye bir programda hem de hocası ile birlikte cevap vermişti. Ve yine bir programa telefon ile bağlandı ve Sayın İmamoğlu’nu bu konuda yalanladı.
“ Montrö’yü delecek” diye yapılan eleştiriler de bana biraz tuaf geliyor. Bizim bildiğimiz ABD isterse Montrö’yü deler de Montrö’yü yeniler de. Ve fakat öyle bir durum olmuş ki, Kanal ilk 1950 yılında gündeme gelmiş. İkincisinde ise rahmetli Bülent Ecevit gündeme getirmiş. Kaldı ki, Sayın Ecevit boğaza köprü yapılmasını eleştirdiği halde böyle bir Kanalı nasıl, hangi gerekçe ve hangi bütce ile istemiş anlayamadık.
Bize göre ABD dendiği gibi Romanya’ya üst kurmak isterse bunun bir yolunu bulur. Kaldı ki tecrübe ile sabit ABD’nin işine gelmeyen hiç bir anlaşmanın ve BM dahil hiç bir örgütün bir hükmü yoktur. Bu anlaşmalar ve BM gibi uluslararası örgütler bizim gibi “ ülkeleri” bağlamaktadır.
Gerçekten 1950 de ABD böyle bir talepte bulunsa devamında da Çanakkale’ye bir boğaz açması gerekecekti. Oysa SSCB dağıldığında Karadenizin tam ortasına bir üst kursa kim ne diyebilirdi?
“ Bu Kanalı açana kadar fabrika kuralım” deniyor. Tabii ki üretim çok önemli ama kamu artık üretim yapmıyor. Yatırım ve üretimi özel müteşebbis yapacak. Üretim ağını genişletmek isteyen firmalar desteklene bilir mi? tabii ki olabilir.
Bu yatırım bize göre de çok büyük bir yatırım ve şuan yer yüzünün en büyük yatırımı gibi gözüküyor.Gelir gider hesabı yapılmadan bile imkan olsa bu proje yapılabilir.
Bu proje İstanbul’a çok değer katar, bunda şüphe yok. Ama acil bir ihtiyaç mı? bu gün Türkiye için olmazsa olmaz mı? İyi düşünmek gerekir. Müthiş bir proje olsa da ben bu illaki olmalı demem, yapılır ise yapana “ vatana ihanet ediyor ” demeyeceğim gibi karşı çıkana da “ hain” diyemem.
Aslında şöyle yapılsa Kanal kendi kendini finanse edebilir diye düşünüyoruz. Kanalın iki bin metre sağından iki bin metre solundan kamulaştırma yapıp açık ve şeffaf ihale ile arsaların satılmasından doğan fark ile Kanal açılabilir. Satışdan, kamulaştırılmadan önceki arsa sahiplerine de bir miktar fark ödenmelidir ki, kazanç bölüşülmüş olsun. “ Rant” demiyorum çok itici bir tabir...