“Köylü milletin efendisidir” Mustafa Kemal Atatürk’ün meşhur sözüdür.
Yıllar önce bir kitapta okumuş çok etkilenmiş, bir o kadar da şaşırmıştım. İş Bankası Yayınları’ndan çıkmış olan kitabın kime ait onu da hatırlamıyorum. Ama orada ki bu sözün söylenmesine sebebiyet veren olayı ve diyalogu hatırladığım kadarıyla aktarmaya çalışacağım.
Atatürk ve yakın arkadaşı Nuri Conker bir gün, Florya Köşkü’nden tedbili kıyafetle çıkarlar. Otomobillerini bir çiftçinin tarlasında durdururlar. Atatürk çiftçinin; Sabanda öküzünün yanında merkep sürdüğünü gördükten sonra bu manzara karşısında merak eder. Atatürk çiftçinin yanına giderek, “Senin adın nedir?” “Bana buralarda Halil Ağa derler bey.”
“Ağa dediklerine göre zengin olmalısın.”
“ Yok Bey, öyle olsa borcumu öder öküzümü kaptırmazdım.”
“Kime kaptırdın?”
“Devlete vergi borcumu ödeyemedim. Onlar da borca karşılık öküzümü aldılar.”
“Muhtar karşı çıkmadı mı?”
“Devlete karşı çıkılır mı?”
“Kaymakamın haberi yok mu?”
“Bey buralarda kaymakamdan habersiz kuş uçmaz.”
“Valiye gitseydin.”
“ Vali sağırın tekidir.”
“İnönü’ye gitseydin.”
“Beyim İnönü’de sağırın sağırıdır.”
“Şurada Gazi Paşa’nın köşkü var, ona gitseydin.”
“Bey alay mı ediyorsun sen benle? Koca Paşa, içki masasından kalkıp da Halil Ağa’nın öküzünü mü dert edecek?”
Atatürk’ün, bu duydukları karşısında keyfi kaçmıştır. Otomobile binerek köşke geri dönerler.
Atatürk, Nuri Conker’e talimat verir: “İstanbul’da olan bakanlar ve baş vekil İsmet İnönü’yü akşam yemeğe çağır ve milletin efendisi gelecek de” der.
Atatürk, akşama yemeğe Halil Ağa’yı almak için birini gönderir.
Akşam ekip tamamlanmıştır. Atatürk hitaben, “ Şimdi size milletin efendisini tanıştıracağım” der. Herkes şaşkın ve merak içinde kim olabilir ki diye düşünürken, Halil Ağa köşke gelmiş görüştüğü kişinin paşa olabileceğini düşünerek endişelenmiştir. Halil Ağa, toplantı odasına geldiğinde, Atatürk: “Gel Halil Ağa gel” der. Ekibe dönerek, “İşte milletin efendisi” der.
Halil Ağa hem korkar hem de mahcup olur.
Atatürk, “Halil Ağa şimdi ben soracağım sen aynı cevabı vereceksin” der.
Halil ağa çekinir ama Atatürk’ün ısrarı üzerine konuşmayı anlatır. Sıra Gazi Paşa’ya geldiğinde ise “Paşam beni öldürseniz de onu söylemem” diyerek konuşmasını bitirir.
Atatürk başlar anlatmaya, “Baksan koca koca adamlar hepsi de vekil ama bir yasa mı lazım hemen giderler bir ecnebinin yasasını alırlar. Bu yasa bu millete uyar mı? Kültürüne uyar mı? millete fayda mı getirir zarar mı getirir bakmazlar mecliste oylarlar herkes elini kaldırır ve o yasa ile Halil Ağa’nın üretim aracı olan öküzü elinden alınır. Bir de bu olay İstanbul’da burnumuzun dibinde olur. Bunun Van’ı var Muş’u var kim bilir oralarda ahval nasıldır? Şimdi sen söyle Halil Ağa, bunu gören Gazi Paşa içmesin de ne yapsın” der.
Bu olaydan sonra Halil Ağa’nın öküzü kendisine verilir.
Evet, böyle...
İki hafta önce Uğur Mumcu’nun Türk tanımını ironik bir şekilde açıklamasını yazıp, Atatürk’ün de bu yasaların milletin değerleri ile örtüşmediğinden rahatsız olduğunu öğrenmiş şaşırmıştım diye yazmıştım. Şimdi konunun tamamını sizlerle paylaşmak istedim.
Eksik ya da fazlası varsa şimdiden özür dilerim. Bu anıyı, bir memleketin, milletin değerleriyle yönetilmez ise nasıl başarısız olduğuna örnek olması için yazdım.
Yeraltı ve yerüstü kaynakları bakımından çok zengin olan ülkemiz bir de İkinci Dünya Savaşına girmediği halde bize göre kaynakları daha az olan Almanya, Japonya, Fransa, Kore İkinci Dünya Savaşında yerle bir olmuşken üretimde ve ihracatta geldikleri noktaya bir bakalım. Bir de ülkemizin üretimde ve ihracatta geldiği duruma bakalım. Fark ayan beyan görünüyor. GERÇEKLER ACITIR...