Libya tezkeresi mecliste onaylandı. Bu onay “ illaki asker gönderilecek” diye değil “gerekirse asker gönderilecek” diyedir. Asker deyince şehit akla geliyor, şehit denince de tabii ki hassasiyet oluşuyor. Bunu anlamaya çalışmak gerekiyor.
Türkiye Cumhuriyeti devleti leylekler tarafından getirilmedi. Asırlarca kıtalara nam salmış, huzur getirmiş ve adaletle hükmetmiş Osmanlı imparatorluğunun devamıdır.
Birileri “ bizim olsun, küçük olsun, huzur olsun ve yönetmesi kolay olsun ” diye misakı millinin içinde olan bazı yerleri bile istememiş olabilir! Birileri “ mevcut sınırlar bile bize fazla” diyebilir ki, zaten geçmişte de “ Kıbrıs’ı verelim kurtulalım, Güneydoğu bize yük verelim kurtulalım” diyenleri maalesef görmüştük.
Ama biz, atalarımızın hüküm sürdüğü, at koşturduğu, alnını secdeye koyduğu her yeri gönlümüzün sınırı olarak görüyor, öyle kabul ediyoruz. En azından soydaşımız olan, dindaşımız olan ya da mazlum olan insanların dertlerini dert ediniyoruz.
Bu, illa ki gidip yeniden oralara hakim olup sınırlarımızı genişleteceğiz anlamına gelmez. En azından gönül bağımız devam etmeli. Biz, ABD Irak’ı işgal ederken Türk askerinin ABD’nin yanında, onların güvenliği için Irak’a gitmesine karşı çıkmıştık.
Çünkü gitmesi istenilen askerimiz Irak’a ABD’nin işgal girişimine yardım edip, onların güvenliğini sağlamak için gidecekti. Ama Libya’ya gidişimiz öyle değil. Libya bizim denizden sınırımız olan bir ülke ve münhasır ekonomik bölge anlaşması yaptık. Yaptığımız anlaşmanın anlamı şudur ki, Akdeniz’deki sınırlarımıza ve haklarımıza sahip çıkıyoruz.
Anlaşmayı yaptığımız (UMH) Ulusal Mutabakat Hükümeti dünyanın tanıdığı Libya’nın meşru iktidarıdır ve terör tehdidi altındadır. O iktidarı yerinde tutmak bizim için çok önemli. Her şeye reel politik olarak bakanlar için de önemli. Çünkü geleceğimiz olan Akdeniz kaynaklarından payımızı ancak bu sayede alabiliriz.
Biz, Irak’ın işgalinden yıllar sonra Kuzey Irak dediğimiz bölgeye bir heyetle ziyaret yapmıştık. Rehberimiz Türkmen bir öğretmendi. Biz, meraklıyızdır. Gittiğimiz yerlerde sürekli sorular sorarız. “ Türkiye ile ilgili ne düşünüyorsunuz?” Diye sorduğumuzda “ Türkiye bize ihanet etti” dedi.
O zamanlar “Musul’a, Kerkük’e bir kürdün girmesini savaş sebebi sayarız” diyen yöneticilerimiz vardı ve Musul ile Kerkük’ün talan edilmesine sessiz kalmışlardı. Biz, bundan dolayı “ bize ihanet ettiniz” diyor diye düşünmüştük ve sorduk “neden?” diye.
Rehber , “ Irak’a asker göndermediniz diye dedim” deyince biz de ona “Türk askeri buraya ABD askerini korumak için gelecekti” dedik. O da bize “ olsun, Türk askeri buraya her halükarda gelmeliydi, Türk askeri burada olsaydı ABD askerleri bizlere bunları yapamazdı” dedi.
Tabii ki biz öyle düşünmemiştik. Anladık ki, biz hangi sebep ve gerekçeyle olursa olsun her yerde bekleniyor, her yerde isteniyor ve hep özleniyoruz. Bunu “ gönlümüzün sınırları içinde dediğimiz” yerlere gittiğimizde hep gördük.
Bir ülke ile geçmişte bağınız olmasa bile denizden ya da karadan sınırınız varsa o ülkenin huzuru ve güvenliği sizin ülkenizin huzuru kadar önemlidir. Bu gün komşunuzun huzurunu bozan, bu gün komşunuzun kaynaklarını sömüren, siz sessiz kalırsanız yarın size de musallat olacaktır. Bunu anlamak için alim olmaya gerek yok. Yani “sarı öküz” hikayesini unutmamak gerekir.