Şehirleri yönetmek...
Kentler oluşturmak...
Yaşanabilir metropoller kurmak...
Yukarıda yazdıklarımı yapmak için kimler belediye başkanı olup şehirleri yönetmeli diye bir soru sorulsa ekseriyetimiz ya Mimar ya da Mühendis deriz.
Biz, Mimar Sinan gibi dünya çapında Mimar yetiştirmiş bir medeniyetin mensupları olarak tabiidir ki Mimar Sinan’ın Mimar torunları şehirleri iyi planlayarak ferah yaşam alanlarına dönüştürebilirler diye düşünür ve onların belediye başkanı olup şehrimizi yönetmesini isteriz. Bu yerleşmiş bir kanıdır.
Bunun için olsa gerek herkes belediye başkanının Mimar ya da Mühendis olması konusunda hemfikirdir. Fakat bir insanın Mimar ya da Mühendis olması yönettiği şehri iyi planlayıp yaşanabilir bir şehir yapabileceği anlamına gelir mi diye sorsak cevap karışık olur sanırız.
Bir görüşe göre “ bir şehri Mimar ya da Mühendis planlarsa o şehir betonlaşır. Çünkü Mimar ve Mühendisler inşaatcı olduğu için onlar işini yapar ve şehri betonlaştırır, onun için şehrin yönetimi sadece Mimar ya da Mühendislere bırakılmamalı” derler. Hatta bir adım ileri gidip “ şehri Ressam veya Sanatçılar yönetmelidir ki şehrin bir ruhu oluşsun” diye de söyleyenler çıkabilir. Tabii ki biz teknik eleman olmadığımız için bilemeyebiliriz. Ama bizim de bildiğimiz şeyler var o da şudur ki bu ülke beton arme binalar icad edileli edeta beton çöplüğüne dönüşmüştür. Biz inşaat işinden anlamayız ama yapılan binaların hiç birinin bizleri yüzyıllar sonrasına taşıyabileceğini düşünmüyoruz. Oysa bazı yerler ve bazı binalar birkaçbinyıl ilerisini yaşayabilecek şekilde tasarlanmalıdır. Dünyada onlarca iyi örnek var onlara girmeyelim yazı uzar ama şu Karadeniz bölgesinde hiçbir bina ya da plan yüzyıllar sonrası düşünülerek planlanmamıştır. Yani biz mimari olarak geleceğe hiçbir eser miras bırakmayacak mıyız?
Binalar içler acısı, peki ya yeşil alan işini ne yapacağız? Allah’tan şehirlerin merkezlerinde mezarlıklar, askeriye ve kamu binaları varda bazı alanlar yeşil kalabilmiş. Karadenizin en gelişmiş ilçesi Atakum’a bir bakalım. 30 yıl öncesi tamamen tarla olan Atakum’a tepeden bir bakın kocaman bir beton yığını göreceksiniz. Oysa Allah’ın bahşettiği onlarca güzelliğe beşer yani insan dediğimiz yaratılmış ne katabilmiş ki? Atakum’u imar edenlerin hepsi tanıdığımız kişiler, hepsi arkadaşımız onun için isim zikretmeyelim ama Atakum’u bu zamana kadar hep Mimar ve Mühendisler yönetmiş. Sonuç bize göre malesef koca bir fiyasko. Yol olarak doğru dürüst bir Alparslan bulvarı var o da bir kilometre anca gelir. Bir Cağaloğlu bulvarı var önce tek şeride düşüyor sonra yol bitiyor.
Esenevler mahallesinde 406 (valide) sokak otobüse tahsis edilmiş ama yolda bir araç park etmiş olsa iki araç aynı anda geçemiyor. Hangi birini yazalım. Ve sıkı durun bu şehri imar edenler göğsünü gere gere ben yaptım diyebiliyor. Allah aşkına geleceğe iz bırakacak ya da bu güne örnek olacak beşer eli ile ne yapılmış Atakum’da? Tarlaya bulvar diye açılan yol bile iki şerit. Görünen o ki Türkiye bütünüyle imar ve şehirleşmeyi yeniden gözden geçirmelidir. Şehirlerin planları da sadece Şehir Plancıları, Mimar ya da Mühendislere bırakılmamalıdır. Her şehirde bu işe katkı verecek ufku açık dünyada başka şehirler görmüş Sanatçı, Ressam, Edebiyatcı, Şair, Gazeteci, Sosyolog, Psikolog, Doktor ve şehre değer katabilecek insanlar vardır. Onların da katkı vermeleri sağlanmalıdır. Yoksa mı? her yeri beton yığınına döndürmeye ve bizden sonraki nesillere beton yığınları gibi şehirler bırakmaya devam ederiz.