Viyana’da Türk olmak, Viyana’da Türk inanç ve kültürüne göre yaşayabilmek hele bu iktidar döneminde biraz zormuş. Özellikle bu dönemde ciddi mobbingler uygulanıyormuş.
Batı devlet yöneticilerinde başlayan Recep Tayyip Erdoğan antipatisi birçok avrupa ülkesinde hissediliyor. Batı devletlerinin teröre eskiden örtülü verdiği desteği şimdi aleni olarak verdiğini görebiliyoruz. Bu durumun gurbetçilerimiz açısından olumsuz yönlerinin yanısıra olumlu yansımalarının olduğunu da gözlemlemiş bulunuyoruz.
Şöyle ki, yapılan baskılar ve yıldırma çalışmaları Türklerin daha fazla kenetlenmesini ve değerlerine sahip çıkmalarını sağlamış. Viyana Osmanlı imparatorluğu döneminde iki kere kuşatılmış ve ikisinde de fetih gerçekleşmemiş. Bu gün ise Viyana’da sadece Samsun’lu onüç bin vatandaşımız yaşamaktaymış. Ve vatandaşlarımız eskisi gibi emek yoğun işlerde değil her alanda iş yapmakta hatta en gözde mesleklerde ve en gözde mekanları işletmekteler. Bu durum bir nevi inceden ve derinden bir fetih gibi algılanıyormuş. Ve ondan dolayı yöneticiler hem çekiniyor hem de çıldırıyorlarmış.
Viyana’da Samsun’luların kurduğu bir dernek var. Adı Sam- Der, bu derneğin aynı zamanda Samsunspor adını verdikleri bir futbol takımı da var. Sam-Der Samsunspor’un hocası Sayın İsmet Özen bey ile tanıştık, bir süre futbol ve Viyana’da neler yaptıklarını konuştuk. Kendisi Çarşambaspor’da futbol oynamış futbol aşığı birisi ve şuan Viyana’da Ö K F B liginde Samsun amblemli iki futbol takımımızdan birinin hocalığını yapmaktaymış ve bu takım yani Sam-Der Samsunspor 2017-2018 sezonunu lig şampiyonu olarak tamamlamış. Diğer Samsun takımı ise FC Sanglas’mış. Ve bu Samsun takımı FC Sanglas bu sezon ligin en güçlü takımıymış. Yani Viyana’da hem Samsunspor ismi ve amblemi hem de Türk bayrağı her yerde dalgalanıyor.
Sam- Der Viyana’da çok ciddi kültürel faliyetlerde yapıyormuş. Gurbetçilerimizin dilini, dinini ve değerlerini koruma adına yapılması gereken ne varsa yaptıklarını söylüyorlar. Ve “ bu faliyetler ihmale gelmiyor, bazı ailelerin çocukları Türkçeyi bile konuşamıyor. Bunun için ulaşabildiğimiz herkesi bu konuda duyarlı olmaya davet ediyoruz. Ailelere kendi aralarında ve evlerinde Türkçe konuşmalarını tavsiye ediyoruz. Diliniz yoksa sizde yoksunuz, diliniz yoksa dininizde yok diyoruz” dediler.
Viyana’da biri minareli olmak üzere yüz civarında mescit varmış. Bu mescitlerde müslümanların ibadetlerini sıkıntısız bir şekilde yapmalarını sağlayıp kültürel faliyetler de yapıyorlarmış.
Viyana’da gurbetcilerimiz arasında yardımlaşmanın, dayanışmanın ve hediyeleşmenin üst düzeyde olduğunu gördük ve çok mutlu olduk. Viyana’da davul zurna eşliğinde gelin alma yapıp bin beşyüz kişilik düğün salonunda hem de salonu tıklım tıklım doldurup gecenin birine kadar Çarşamba düğünü yapmak her şeye rağmen bizleri şaşırttı.
Keşke gurbetteki bu kaynaşma ve yardımlaşma Türkiye’de de olsa. Viyana’da Türkiye özlemi ile yanıp tutuşan gurbetçilerimizde var. Kendisini Viyana’nın sahibi gibi görüp kapıların açılmasını eleştirip "önüne gelen herkesi Viyana’ya aldılar” diye kızanlarda var. Siz de dışardan geldiniz yeni gelenleri hangi hak ile eleştiriyorsunuz? Diye sorduğumuzda “ biz geldiğimizde kimse yoktu, şimdi her taraf çeşit çeşit insan doldu” diye eleştiri yapanda var.
Ama gurbet başka bir şey, insanın doğduğu yerden, havasından, suyundan ve toprağından uzaklarda nafasını kazanmaya çalışması takdir edilecek bir durumdur ve gurbettir, atalarımız gurbeti "acı gurbet" diye tanımlamıştır ve bu tanım yurt içi gurbet için yapılmıştır. Düşünün bir de ecnebi ellerde gurbet ne kadar acıdır. Hele bir de dilini, dinini bilen birileri olmasa durum nice olur ki? Onun içindir ki, gurbette kenetlenmişler ve birbirlerine sahip çıkıyorlar. Darısı tüm dünyadaki Türklerin başına...