Zulüm 1453’de başladı diyenlerin ne Türk ne de Müslüman olma ihtimalleri var. Aslen Türk olan ya da herhangi bir Müslüman İstanbul’un fethini neden zulüm olarak görür ki? Çünkü bu fetih hem Türkler için hem de Müslümanlar için çok mühimdir ve bu fetihten gurur duyulması gerekir.
Hadi böyle düşünenler için kötü düşünmeyelim ve diyelim ki bu insanlar öyle iyi insanlar ki bütün savaşlara ve toprak kazanımlarına (alınmasınlar diye fetih demiyorum) karşılar diyelim.
Peki durum öyle mi? Yok durum öyle de değil bunlar herhangi bir coğrafyada Türk ya da Müslümanın öldürülmesinden rahatsızlık duymuyorlar sadece Türklerin veya Müslümanların fetihlerinden rahatsızlık duyuyorlar.
Mesela İsrail’in Filistin topraklarını adım adım işgaline ve Filistin’de yapılan envayi çeşit zulümlere seslerini çıkardıklarını duyamıyoruz.
Bu insanlar Fatih Sultan Mehmet Han’ın İstanbul’u fethinden neden rahatsızlık duyuyorlar ona bir bakalım. Savaş sebebiyle olamaz çünkü o dönemde her taraf savaş alanı ve aklına esen her kral ya da padişah, gözüne kestirdiği toprakları eline geçirmek için var gücüyle savaşıyor.
O zaman Fatih Sultan Mehmet Han’ın İstanbul’u fethettikten sonraki tavrına bakalım yanlış işler mi yapmış? Yok öyle de değil. O döneme göre sivil halka gayet insani muamele yapılmış. İstanbul’un fethinde de görüyoruz ki, İslam ahlakına ve savaş hukukuna uyarak fetih sonrası kimsenin ırzına, namusuna dokunulmamıştır.
1463’de Bosna’nın fethinden sonra uygulanan Fatih Sultan Mehmet Han’ın Ahitnamesi bütün dünyada ilk insan hakları beyannamesi olarak kabul edilmektedir. Hem de öyle bir zamandır ki o zaman din savaşları yaşanmaktadır ve bu ferman din adamlarının hayatını garanti altına almaktadır.
İslam medeniyetine mensup bir devlet yöneticisinin hangi milletten olursa olsun kafasına göre hareket etmediğini iki Kudüs fethinde ve İstanbul’un fethinde görüyoruz.
638’de hazreti Ömer tarafından fethedilen Kudüs’te yaşananlar ortada. 1095’te başlayıp 1099’da biten Haçlıların yaptığı Kudüs işgalinde kıyılan canlar da ortada ve büyük komutan Selahattin Eyyubi’nin 1187’de Kudüs’ü fethindeki insanlara karşı tavrı ortada.
Endülüs işgalinden sonra bırakın Müslümanlara, Yahudilere bile yaşama hakkı tanımayan Batı zihniyeti birileri için güzel görünüyor olabilir ama bilsinler ki, Türkler bu coğrafyayı Batılıların himmetiyle değil Batılılara rağmen yurt edindiler. Buna rağmen Batı medeniyetini kendi medeniyeti önünde tutanlardan AYASOFYA’nın ne ifade ettiğini anlamasını beklemiyoruz zaten ama bilsinler ki AYASOFYA, Müslümanlar için bir haykırıştır, bir meydan okuyuştur, tekrar ayağa kalkıştır. İsteseniz de istemeseniz de bu böyledir. Fakatlarla, amalarla değil direk kimin emeği var ise Allah C.C. onlardan razı olsun demek gerekir.
Bu sebepten Avrupa’daki camilerin sıkıntı göreceğini söyleyenlere de şunu belirtelim. Zaten AYASOFYA cami olarak vakfedilmiş, yanı olması gereken oldu. Diğer yandan Türkiye’de kiliseden bol bir şey yok. Hatta Akdamar gibi bizim açımızdan kötü hatıraları olan bir kilise bile bu ülke kaynaklarıyla restore edilmedi mi? Bu neyin ezikliği anlamış değiliz.
Avrupa, ABD kızacakmış! Kızarsa kızsın, onlar kızacak diye fethin sembolünden vaz mı geçeceğiz? Onlar terör örgütüne kamyon kamyon silah gönderirken biz de kızıyorduk ama bir şey değişmiyordu.
Hizmette durmak yok şimdi sıra İstanbul Sözleşmesinin güncellenmesinde olmalı ve ülkemizin ve gençliğin birinci sorunu olan işsizlikle ilgili ivedi çözümler üretilmelidir yoksa gençlerimizin durumu hiç iyi değil. Geleceğe dair umutları her geçen gün azalıyor.