Savaş, insan oğlunun yarattığı en korkunç, en barbar, yıkıcı ve acı pratiktir.
Kendine yaptığı en büyük kötülük, insanlığa karşı işlenen en büyük suçtur. İnsanın bunca zamandır yarattığı tüm değerlerini inkar etmesidir. Savaş, insanlığın yüzkarasıdır…
1 Eylül 1939’da, Nazilerin Polonya’yı işgal etmesiyle,60 milyon insanın hayatını kaybettiği 2. Dünya Savaşı başlamıştı. İnsanlık tarihinin en kanlı savaşlarından biri olan bu savaşın başlangıcı Birleşmiş Milletler’ in (BM) aldığı bir kararla 1 Eylül “Dünya Barış Günü” olarak kutlanıyor. Amaç; “üye ülkelerin, bu tarihte, barış etkinlikleriyle barışı teşvik etmesi ve dünyada barış ortamını geliştirmesi” olarak açıklanmıştır.
Dünyanın özellikle geri kalmış bölgelerinde, dün Irak ve Suriye’de, bugün Afganistan’da emperyalistlerin çıkarları için insanlar ölmeye; çeşitli bahaneler yaratılarak ne yazık ki birbirlerini boğazlamaya devam etmektedirler.
Günümüzde, bizim de içinde yer aldığımız Ortadoğu coğrafyasında ,din ve mezhep ayrılıkları körüklenerek sürdürülen savaşlar, tüm bölgenin istikrarsız, yaşanmaz hale gelmesine neden olmuştur. Güzelim ülkeler yıkılıp yakılırken, zenginlik kaynakları sömürülmekte, insanlar geri dönmemek üzere yurtlarını terk etmekte, milyonlarca insan vatansız, sığınmacı olarak yurtlarını terk ederken; çocuk, kadın ve savunmasız insanlara ölüm veya sefaletten başka seçenek bırakılmamaktadır…
Halklar, asıl sorumlular yerine birbirlerine düşman edilmektedirler. Kukla yönetimlerin de yardımıyla bölge yağmalanmakta, savaştan çıkarı olan katil sürüleri için “barış” sözcüğü bile ağır bir suç sayılmakta ,barış isteyenlere kolayca “vatan haini” damgası vurulabilmektedir. Barışı savunmak neredeyse savaştan daha tehlikeli bir hal almaktadır. Savaş çığırtkanları sürece egemen oldukları için bu yıkım sürmektedir.
İnsan oğlu önünde sonunda, ya bu aymazlıktan uyanacak, ya da hep birlikte yok olmaktan kurtulamayacaktır. Üçüncü bir yol yoktur…