“Her tür yaşam yükünden arınmış,
saf duygu diye bir şey yoktur.”
Bütün insanlarda haset duygusu olduğunu; siyaset insanlarının katiyetle öyle olduklarını, kendi yanlarında ya da üstlerinde kimseye tahammül edilmemesi ölçüsünde siyaset adamı olunduğunu söyler, ahlakçı düşünür Cıoran.
İktidar paylaşılmaz, paylaşılırsa o tam bir iktidar olmaz çünkü.
Siyasetteki ayak oyunlarının, kavgaların, entrikaların temelinde yatan da bu muktedir olma hırsıdır.
Bunca savaşlar, kıyımlar, haksızlıklar ve cinayetlerin halka rağmen yapılamayacağına, kitleleri ikna etmeden dünyada yaşanan bunca kötülüğün gerçekleşmesi mümkünolmadığına göre, halkın bir biçimde bu büyük haksızlıklara alet olması sağlanır.
Bu nedenle yaşananlardan halklar sorumludur!
Peki, halk bu duruma nasıl razı olmaktadır ya da edilmektedir?
Bireysel ya da toplumsal düş kırıklıkları, ekonomik bir bunalım ya da siyasal bir aşağılanmadan rahatsız çoğunluklar oluşur. Toplumsal bir kimlikten yoksun bu insanlara uluslararası bir komplo saplantısıyla kuşatılmış olduklarını benimsetmek de zor değildir.
Farklı olanlar düşmandır!
Yaşadığımız bütün sorunların nedeni onlardır,
Onları ortadan kaldırmadan bu sorunları çözemeyeceğimize göre tek yol savaşmaktır!
Barış istemek, düşmanla işbirliği demektir; barışseverlik çok fenadır hatta!
"Kötülük yapmak, zahmetsiz bir iştir, buna karşılık kötülüğü açık açık üstlenmek ise tuhaf bir marifettir!
Mükemmel olmak isteyen bir toplum, deli gömleğini giyerek kötülük yapmak için kımıldar."
Dünya savaşlarını, bugünkü Ortadoğu’yu başka nasıl açıklayabiliriz.
Tarihteki bütün savaşlar, bu ve benzeri argümanlarla toplumsal meşruiyetlerini sağlamışlardır. 21.yy’da bile kitleler hala birbirlerini boğazlamaya, din ve etnik soslarla kamufle edilmiş gerekçelerle büyük felaketlere ikna edilebildiğine göre; savaşların yöneticilerin hırsından kaynaklandığını savunanlara hak vermemek de mümkün değildir.
Oysa hep beraber uzanıp yaldızlı kumlara yıldızlı suların türküsünü de dinlemek mümkündür!