“Okumayı öğrenmeyen, çuval taşımayı öğrenir. Türk atasözü”
Uluslararası Yayıncılar Birliği’nin verilerine göre, kitap, ihtiyaçlarımız arasında 235. sırada yer alıyor.
Üniversitede hocamız, toplumlar ‘akil ve nakil toplumları’ olarak ikiye ayrılırlar çocuklar, demişti. ”Akil toplumları”; düşünen, yazan, birikimlerini gelecek kuşaklara kitaplarıyla aktaran ve okuyan toplumlar, nakil toplumları ise; sadece başkalarını dinleyen ve dinlediklerine inanan toplumlardır. Aydınlanmamızın ve gelişmemizin önündeki en büyük engelin bilim, sanat ve edebiyattaki geri kalmışlığımız olduğunu vurgulardı. Dünyada gelişmiş ülkelerin “akil toplumları” olduğunu belirtmeden edemezdi...
Ülkemizde kişi başına düşen kitap sayısı 10 bile değilken; Türkiye insanı, günde sadece 1 dakikasını kitap okumaya, televizyon izlemeye 6 saatini (bu alanda dünya birincisiyiz), internete ise 3 saatini ayırıyor.
Okuma alışkanlığında da dünyada 86. sırada yer alıyoruz. Kitap okuyanların yüzde 65’i aşk, yüzde 24’ü siyasi, yüzde 13’ü düşünce, yüzde 7’si kişisel gelişim kitapları okuyor.
Eskiden özel günlerde çocuklara kitap hediye edilir, okullarda kitap çekilişleri yapılırdı. Bu alışkanlığı da giderek unutuyoruz. Çocuklara kitap hediye edilmesinde de Türkiye 180 ülke içerisinde 140. sırada.
Sınavlara endeksli ezberci ,teste dayalı eğitimimiz sayesinde çocuklarda okuma alışkanlığının giderek azaldığını hatta kimi çocukların hiç okumadıklarını görüyoruz. Anne-babaların ve öğretmenlerin en çok yakındığı davranışların başında, çocuklarının okuma alışkanlığının bulunmaması geliyor.
Bu durumda “akil toplumu” olmak mümkün mü?
“Ağır ağır ölür okumayanlar,
müzik dinlemeyenler,
vicdanlarında hoşgörüyü barındırmayanlar... “demiş Neruda.
Peki, biz böyle kandilsiz meşalesiz nereye gidiyoruz?..