İmparatorluğun yıkılışı üzerine, işgal edilen topraklarda sürdürülen Ulusal Kurtuluş Savaşı sonucunda kurulan yeni ülke, “bağımsız bir devlet” olma idealini, İkinci Dünya Savaşı’nın da etkisiyle koruyamamış, ülkede önce Almanya ve Hitler hayranlığının gelişmesi, ardından da Amerika’nın yörüngesine girerek bağımsızlık düşlerini bile tamamen yitirerek emperyalizmin oyuncağına dönüşmüştür.
Bunun sonucunda, içerde ve dışarda bütün kurumlar ve ilişkiler emperyalizmin isteği ve çıkarlarına göre şekillendirilmiş; “tam bağımsızlık yanlısı olan herkes “ iktidarların resmi yada paramiliter güçleri tarafından sert biçimde “bertaraf “edilmişlerdir!..
“Amerika’nın yarı sömürgesiyiz…”dediği için “Vatan hainliği” ile suçlanan N.Hikmet gibi aydınlar, yıllarca hapislerde yatırılmış, kıyılmış, sürülmüşler ; o geleneğin devamı olarak “6.Filoya hayır” diyen 68 Kuşağının yürekli gençleri, Denizler, Mahirler ve nice namuslu insan katledilmişlerdir…12 Mart ve 12 Eylül faşist darbelerini yapan CIA’nın çocukları, emperyalizm karşıtı tam bağımsız bir ülke isteyen kuşaklara her zaman vahşice saldırmışlardır.
Elimde, bu süreçlere tanıklık eden iki anı kitabı var: “Ayrık Otu”, 68 Kuşağı’nın bütün mücadele süreçlerinde bulunmuş, mübadil tekel işçisi bir babanın taşralı delikanlısının üniversite yıllarında devrimci düşünceyle tanışması, Deniz Gezmiş ile okul ve mücadele arkadaşlığı, Behice Boran ve dönemin diğer tüm sosyalist aydın devrimci önderleriyle dostlukları, ardından Samsun’da genç bir sosyalist olarak sürdürdüğü mücadeleyi anlatan,12 Eylül sürecinde ayrımsız herkesin davasına koşan yürekli, fedakar hukukçu Av.Mümin Karaoğlu ile yapılan bir “anı-söyleşi” kitabı.
Sendikamızın kapatılmak istenmesine karşı düzenlediğimiz bölge mitingi nedeniyle, ben ve tertip komitesindeki arkadaşlarımıza açılan davada, hakim hanımın O’nu tebessümle dinleyişini ve ardından “… sanıkların beraatine…”dediği savunması hala gözümün önündedir. Nice sağlıklı yıllara Mümin abi…
İkinci kitap ise, 12 Eylülden sonra içerden çıkanların ve dışarda kolu kanadı kırık kalanların, ama “savaşsız ve sömürüsüz bir dünya” idealinden asla vazgeçmeyen yürekli insanların “Bi’şeyler Yapmak Lazım” diyerek giriştikleri yeni örgütlenme çabalarını anlatıyor. İlk buluşmalar… Gazete-dergi çabaları…İlk mitingler… Dernek-sendika-parti kurma çalışmaları…Siyasal süreçler… Kaybettiklerimiz… . Hayal kırıklıkları…Ama her şeye rağmen bitmeyen umutlu yolculuğumuzu anlatmış Mustafa Cengiz. Her iki yapıtı hazırlayan arkadaşlarımızın emeklerine ,yüreklerine sağlık. Bize ve yeni kuşaklara onurlu tarihimizi yeniden hatırlattıkları için…
Evet, biz, Sezai Sarıoğlu’nun bu kitabın önsözünde, “İçinden bir şey tut dendiğinde en çok ‘Aşk’, dışından bir şey tut dendiğinde en çok ‘Devrim’ tutardık” dediği o onurlu kuşağın çocuklarıyız.
İyi ki de öyleyiz…