"Büyü de baban sana
Büyü de büyü
Acılar alacak, yokluklar alacak,
Büyü de baban sana
Baskılar, işkenceler, kelepçeler, gözaltılar
Zindanlar alacak..."
Yukarıdaki dizeleri Gülten Akın, 12 Eylül faşistlerinin yaşını büyütüp 17 yaşında idam ettiği Erdal EREN için kaleme almıştı. Şair, aynı zamanda kendisi de bir anne olunca ağıtını da ninni formunda haykırır elbette.
O günden beri değişen bir şey yok! Çocuklarımıza, çocuk yaştaki gençlerimize sağlıklı bir toplum, yarınlarına umutla bakabilecekleri güzel bir gelecek hazırlayamadık. Onlara baskılar, işkenceler, kelepçeli gözaltılar ve zindanları alanlar da, bugün içinde yaşadıkları tüm olumsuzlukların sorumlusu da bizleriz!
Güncel siyasetin kargaşasında gözden kaçırtılan şey, çocuklarımızın mutsuz olduğu ve yaşadıkları koşullardan memnun olmadıklarını her fırsatta dile getirmeye çalışmalarına rağmen onları suçlu gibi göstermeye çalışan kötü hem de çok kötü niyetli kişiler tarafından etraflarının sarılmış olmasıdır. Evden sokağa, oradan okula, okuldan ülkenin en küçük yetkili birimine kadar hayat onlara zaten zindan edilmiş olduktan sonra, bugün gözaltına alınmaları, tutuklanmaları sadece teferruattan ibarettir.
Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptali, ardından yolsuzluk suçlamasıyla elliye yakın arkadaşıyla birlikte tutuklanmasının toplumun ekseriyeti tarafından inandırıcı bulunmamasının asıl nedeni, bugüne kadar kamu gücünü elinde bulunduranların büyük bölümünün benzer suçlamalara muhatap olmalarına rağmen hesap vermeden iktidarlarını sürdürebilmeleri, ve "bal tutan parmağını yalar" yaklaşımının genel ahlaki düsturumuz oluşundandır!..
Yaşananlara tepki olarak sokaklara ilk çıkan kesimin üniversite gençliği olması anlamlıdır. Bugüne değin tüm toplumsal olaylarda önce gençliğin kendini ortaya koymasını sadece güncel politik kavgalara taraf oldukları biçiminde açıklamak yetersiz kalır. "Marjinallik, vandallık, eşkıyalık…" diye yaftalamak da bilinçli bir şekilde gerçekleri çarpıtmaktır. Çünkü, asıl çaba gençlerin taleplerinin görülmek istenmemesidir.
Çalışma çağındaki gençlerin çoğu işsiz. Üniversite gençliği yeterli beslenme ve barınma olanağına sahip değil. Okullarını bitirenlerin torpilsiz iş bulma olanağı yok. Çalışanlar açlık sınırının altında bir ücrete kölelik etmek durumunda. Demokrasi askıda. Ülkede kısa erimde aydınlık bir gelecek de görünmüyor.
Gençler, bizzat yaşadıkları bu duruma her fırsatta itiraz ediyorlar. Onların bu tepkilerinin nedenini çok iyi bilen ve o tepkilerden çok korkan kesimler de bu çocuklara acımasız biçimde saldırıyor ve onları toplumun gözünde suçlu göstermeye çalışıyorlar.
O çocuklar masumdur, hiçbir şey için yargılanamazlar. Asıl suçlu olanlar, onlara mutluluk içinde yaşayabilecekleri bir ortam sağlayamayanlar; onların bugününü, yarınlarını çalanlar ve bu haksızlığa seyirci kalanlardır.
Sevgili gençler,
Çocukluğumdan beri savaşsız ve sömürüsüz bir dünya için mücadele etmiş olmama rağmen, sizlere mutlu olacağınız bir ortam, aydınlık bir gelecek bırakamamaktan ben de sorumluyum. Sizlerden özür diliyorum.
Bu toplum da sizden özür dilemelidir!