Koronavirüs salgını başladığından itibaren insanlar uyulması gereken üç ana kurala (maske, mesafe, temizlik) çok dikkat ettikleri için mevsimsel hastalıkların başında gelen grip hastalığına yakalananları pek göremedim.
Çünkü herkes kendine dikkat etti.
Kimse kimseyle kucaklaşmadı.
Birbirlerini şapur-şupur öpmedi.
Salgının başladığı tarihte insanlar tedbiri elden bırakmamak için grip aşısı olmak istediler.
Ancak eczanelerden grip aşısı satın alamadılar.
Çünkü ülkede yeterli aşı yoktu.
e-nabız adı verilen sistem üzerinden bende şansımı denedim.
Yaşım tutuyordu.
Risk grubum yüksek olmadığı için aşı sıram gelmediği için olamadım.
Grip aşısı olamadıkCovid-19 aşısı olmak için bu kez Sağlık Bakanlığı’nın “yaş grubu” sırasının gelmesini bekledik.
Sırası gelenler, ilk aşıdan bir ay sonra ikinci aşıyı olarak tehlikeye karşı biraz olsun rahatladılar.
Bugünlerde ise 50 yaş altı olanlara kademeli olarak sıra gelecek.
Salgın için alınan önlemler, sokağa çıkma kısıtlamaları, kapanan kepenkler, aylardır işsiz kalanlar, işyerleri kapananlar, kredi kartları patlayanlar kısacası neredeyse kuru soğana muhtaç duruma düşenler, ceplerinde evlerine ekmek götürecek para olmayınca “bakkal amca” dediğimiz mahalle bakkallarına hücum etmeye başladı.
Dolaşırken ayakta durmaya çalışan bazı bakkal amcalara işler nasıl diye soruyorum.
Veresiye defterini gösterenler oluyor.
Alışveriş yapanlar mahcup bir halde “yaz deftere” diyormuş!
Bakkal amcalar peşin ödeyenden yaz diyene kadar tüm müşterilerine “velinimet” gözü ile bakmaya devam ediyorlar.
İşler nasıl diye sormak için girdiği bir mahalle bakkalında masa üstündeki radyoda Barış Manço’nun o meşhur “Sarı çizmeli Mehmet ağa bir gün öder hesabı” şarkısı çalınıyordu.
Aslında Radyolarda bu günlerde Mahmut Tuncer’in “Bakkal Amca” türküsü çalınmalıydı.
Ne diyordu Mahmut Tuncer;
“Bakkal amca bakkal amca/Ne var/Yağıyi var mı/Var var/Uniyi var mı/Var var/Şekeri var mı/Var var/Ne duruyorsun/Ne yapayım/Helva yapsana helva yapsana/Helva yapsana vay vay helva yapsana.”