Erkek cenazelerinde imamın cenaze namazına başlarken niyeti ifade için “Er kişi niyetine!” demesi adettir.
Gazeteci Bilal Köyden de gördüğü baskılar sonucu sahibi olduğu Güzelordu gazetesini “Er kişi niyetine” diyerek tarihin sinesine gömmüştü!
Bilal Köyden kimdir?
Gazeteci-yazar Bilal Köyden 1894’de Ordu’nun Uzunisa Mahallesi’nde doğdu.
Ordu Rüştiyesi mezunu.
1.Dünya Savaşı’nın başlaması nedeniyle Erzincan Zabit Mektebindeki öğrenimini tamamlayamadan askere gitti.
1927’de Uzunisa köyünde, kendi imalatı bir makinede basarak çıkarmaya başladığı Güzelordu adlı haftalık gazetenin yayımını 25 yıl sürdürdü.
Ahşaptan imal ettiği bu makineyi 1948’de Basın Müzesine hediye etti.
1951’den itibaren iki yıl süreyle haftalık Birlik gazetesini çıkardı.
Şiir, fıkra ve makaleleri Millî Mücadele yıllarında Ordu’da yayımlanan Muvaf-fakıyet-iMilliye, Hadim-i Cumhuriyet ve Tekâmül, daha sonra Trabzon’da çıkan Kahkaha ve Devekuşu ile Ordu Postası, Zaman ve Ordu’nun Sesi gibi yerel gazetelerinde yayımlandı.
Şiirlerini hece ölçüsüyle yazdı.
“Kabukname” (1962) isimli bir şiir ve “Güzelordu Gazetesi’nin 25 Yıllık Hikâyesi”(1955) adlı bir de anı kitabı yazdı.
Cumhuriyet döneminde Anadolu’da karyola demirinden yaptığı baskı makinesi ile ilk köy gazetesini çıkaran Bilal Köyden’in, “Güzelordu Gazetesi’nin 25 Yıllık Hikâyesi”adlı anı kitabının ön sözünden şunları köşeme taşıdım:
“Güzelordu’nun 25 yıllık hayatı, çeşitli mahrumiyetlerle mücadele içinde geçen üzüntülü ve maceralı bir çile devrinin meraklı bir hikayesidir.”
“Bin yıl önce Çin’de çıkan gazete herhalde tahta bir makinede tabedilmemiş olsa gerek.
Gutenberg, ilk vücuda getirdiği makineyi demirden imal etmişti.
Güzelordu ise Çin’lilerden çok daha geriye giderek tahtadan mamul (750) kuruşluk basit ve iptidai tezgahçıkta basıldı durdu.”
Karşılaşılan zorluklar yalnız baskı…
İşlerine münhasır kalsa, cana minnetti. Hemen her sahada müşkülatla yüz yüze geliyorduk. Harp yıllarında kasabın et sardığı ambalaj kağıdına hasret çektiğimiz günler olurdu. ‘Faili meçhul olamaz’ diyecek olursak, jandarmanın santraline bağlı telefonumuzun telleri kesiliyordu. ‘Turşulu mideye likör yakışmaz’ dediğimiz gün, Vilayet makamı ile idarehane arasında mekik dokurduk. Beraetle neticelenen davalar için mahkeme eşiklerini aşındırırdık.”
“Bu çekilmez kahırlara niçin, nasıl ve hangi sihirli kuvvetin tesiri altında katlandığımızı bugün dahi izaha muktedir olmadığımı itiraf etmeliyim.”
“Demokrat Parti iktidarının, resmi ilan tevzihatında takip ettiği adaletsiz sistem, gazetenin hayatına hatime verdi.
1951 yılı sonlarına doğru (er kişi niyetine) nidasile ‘Güzelordu’yu tarihin sinesine gömmeye mecbur olduk.
Onun kapanmasında zerrece dahlim olsaydı, ölünceye kadar vicdan azabı çekmek benim için mukadder olurdu. Zira O, Türkiye’mizde köyde intişar eden ilk gazete idi. Yaşatılması lazımdı.”