İlkokullar, 8 ve 12. sınıflarda yüz yüze eğitim büyük ihtimalle yarın başlayacak.
Bugün köşemi, küçücük çocukları sakinleştirmek, susturmak için ellerine tablet, telefon verildiği çağda okuma alışkanlığının geri plana atılmasını çok güzel anlatan, yazısını Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün kitapla ilgili “Ben çocukken fakirdim. İki kuruş elime geçince bunun bir kuruşunu kitaba verirdim. Eğer böyle olmasaydı, bu yaptıklarımın hiçbirini yapamazdım” sözü ile noktalayan eğitimci, arkadaşım, dostum Şafak Akça’ya bırakıyorum.
Umarım sizler de beğeneceksiniz.
İşte Şafak Akça’nın “İnternettüel” başlıklı o yazısı:
İnsanoğlu 1900’lü yılların başından bu yana kitle iletişim araçlarını etkin bir şekilde kullanıyor. Bundan bir asır önce radyo çok önemli bir araçtı. Şimdi radyo dinleyicisi trafik sürücüsü ağırlıklı hale geldi ya da radyoyu çevrimiçi olarak dinliyor. Gittikçe etkililiği düşüyor. Şöyle ki: “En son ne zaman radyo satın aldınız?” diye sorulsa bu soruya istatistiki bir yanıt veremem ama alınan radyoların da nostaljik boyutta kaldığını söyleyebilirim.
Sonra hayatımıza televizyon girdi. Zamanla çok kanallı televizyonlar, özel televizyonlar. Çok değil bundan 20-25 yıl öncesi insanlar Teletex diye bir televizyon sayfasından hava durumunu, borsayı, maç sonuçlarını öğreniyordu. Şimdi bırakın bu uygulamayı kullanan, hatırlayan bile kalmadı.
En son da hayatımızı tamamen yönlendiren, bilgilendiren, hatta esir alan, belki yanlışa sevk eden ama tüm dünyanın ipine sıkı sıkı sarıldığı internet devreye girdi. Hayatımız kolaylaştı, çok sayıda sektör oluştu, buna bağlı teknolojik gelişmelerle yeni sanayi, yeni hizmet sektörleri ön plana çıktı. Günümüzde yapay zekâ kavramlarını tartışıyoruz. Yakın gelecekte araçların sürücüsüz kullanılacağından tutun da 5G teknolojisiyle kıtalararası mesafelerden ameliyatların yapıldığını görebileceğiz (gelişmiş, teknolojik donanıma sahip ülkelerde bu tarz uygulamalar başladı bile).
Yapılan bir sosyal medya paylaşımın saniye içerisinde 10 milyon kişiye ulaştığı bir teknolojik hızı yaşıyoruz. Sosyal medyayı doğru, bilinçli kullanma ayrı bir yazı konusu. Ama kitleleri etkilemedeki gücü tartışılmaz. Dünyanın etkili girişimcilerinden Elon Musk sadece #bitcoin yazıp attığı twitle bu kripto paraya bir günde % 4.8 değer kazandırabiliyor, piyasaları allak bullak edebiliyor.
Peki bu kadar yoğun teknolojik gelişmeler yaşanırken bizler neler yapıyoruz?
İyi bir eğitim sistemine sahibiz, desek bu önermenin kabul edeni çıkmaz diye düşünüyorum. Ama iyi bir genç kuşağa sahibiz. Bu da iyi eğitimle değil, teknolojiye hakim olmalarından kaynaklanıyor. İyi bir eğitime ve donanıma sahip bir gençlik hepimizin rüyası.
Ama fazla iyimserliği de gerek yok. Sosyal medyanın aynı zamanda bir sanal âlem olduğunu da unutmayalım. Yalanın, iftiranın, hakaretlerin de görüldüğü bir ortam. Bilgi kirliliğinin yoğun yaşandığı mecralar.
Bu olumsuzluğu yenmek mümkün. Yeni bir başlangıca, yeni bir anlayışa ihtiyaç var. Biz halen okuma devrimini gerçekleştiremedik, okuma kültürünü içselleştiremedik. Bugün gıpta ile izlediğimiz Finlandiya’nın bundan 90 sene önce nasıl bir okuma kültürü geliştirdiğini okuyarak öğrendik. Bir günde eğitsel başarılar gelmiyor. Cumhuriyetin ilk yıllarında bizde de başlayan bu çaba maalesef sürdürülemedi. Şimdi ise sosyal medya aydınlığı ile açık kapatmaya çalışıyoruz.
Cumhuriyet tarihimizin en başarılı Milli Eğitim Bakanı olan Hasan Ali Yücel’in bakanlığı dönemindeki sayısız eserlerinden birisi dünya klasiklerinin tercüme edilmesi, bakanlık bünyesinde tercüme bürosunun kurulmasıdır. Bu hizmetin ülkemize katkısı yadsınamaz büyüklüktedir.
Milli Eğitim Bakanlığınca, 2005 yılında "100 Temel Eser" uygulaması, öğrencilere okuma alışkanlığı kazandırmak amacıyla çocukluk ve ilk gençlik dönemi edebiyatı eserleri esas alınarak hayata geçirilmişti. Bu iyi niyetli olan proje siyasete kurban gitti ve içi boşaltıldı, hatta istismar edildi, sonra da bu projeden vazgeçildi. Pandemi dönemiyle birlikte eğitim dijitalleşti, ama zaten teknoloji bağımlısı olan çocuklarımız daha da bağımlı hale geldi. EBA bir fırsat da olabilirdi bir dezavantaj da. Ama küçücük çocukları sakinleştirmek, susturmak hatta doyurmak için ebeveynleri tarafından ellerine telefon, tablet verildiği bir çağda yaşıyoruz.
Velhasıl bu yoğun teknolojik süreçte okuma alışkanlığımızı geri plana attık. Evde kalma süreçlerinde hangi film, hangi platformda ne izleyeceğimize kadar, hangi kitabı okuyacağımızı yeterince konuştuğumuzu düşünmüyorum. Aile bütçelerinden iletişim için aylık ortalama 173 TL ayrıldığı günümüzde kitap için sadece 5,5 TL ayrılıyor. Kitap okumada dünyada %0,1’lik oranla 86. sıradayız. Kitaplar da artık internet ortamında hatta yeni adıyla e-kitap oldu.
Bunu fırsata çevirmenin zamanı aslında. İlk, orta ve lise çağındaki her bir öğrencimizin günde 10 sayfa gerek basılı gerek e-kitap okuduğunu düşünürsek yılda 3600 sayfa eder. Bunun bir öncülüğü, bir kampanyası yapılamaz mı? Bir yılda 3600 sayfa okuyan bir neslin 12 yıllık bir eğitim sürecinin sonunda 43 200 sayfa okumuş olması bu önermenin ne kadar gerçekçi olduğunu gösterir. Bunu başarabilirsek hemen herkesin söylediği “eleştiren, sorgulayan, düşünen, problem çözme yeteneğine sahip” kuşağı yetiştirebiliriz.
Aksi halde yeni nesil entelektüellerimiz internettüel olmaktan kurtulamayacak.
Kısacık ömründe 4000 kitap okuyan, 9 kitap yazan Büyük Önderimiz Atatürk’ün kitapla ilgili sözü ile yazımızı bitirelim: “Ben çocukken fakirdim. İki kuruş elime geçince bunun bir kuruşunu kitaba verirdim. Eğer böyle olmasaydı, bu yaptıklarımın hiçbirini yapamazdım”.