Türkiye’de özel hastanecilik 2002’den sonra hayata geçirilmeye başlanan “Sağlık Reformu” sürecinde büyümeye başladı. Yasal düzenleme ise 1 Ekim 2008’de yürürlüğe giren Genel Sağlık Sigortası (GSS) uygulaması ile devam etti.
Kamu ve özel hastaneler “sözleşmeli sağlık hizmeti sunucuları” olarak eşitlendi. Yürürlükten kaldırılan “Tam Gün” uygulamasının tekrar başlatılması ile muayenehaneler ve küçük poliklinikler tasfiye edildi. Onlardan boşalan yeri özel hastaneler aldı. Hekimler de zincir hastanelerde iş ve gelir güvencesi olmaksızın çalışmaya zorlandı. Dahası, aslında hastanenin çalışanı olmasına rağmen şirket kurup makbuz kesmeye zorlanarak işçi olmanın getirdiği haklardan da mahrum bırakıldılar.
Özel hastanecilik hayata geçirilen Sağlıkta Dönüşüm Programı (SDP) sürecinde Genel Sağlık Sigortası fonlarını kullanarak hızla büyüdü.
Bedelini ise özel hastanelerde “ilave ücret” adı altında para ödemek zorunda kalan hastalar ile özel hastanelerde ucuz işgücü olarak çalışmak zorunda kalan hekimler, sağlık çalışanları ödemek zorunda kaldı.
Şimdi sözü Samsun, Ankara ve İstanbul’da görüştüğüm, özel hastane çalışanı olmasına rağmen şirket kurup makbuz kesmeye zorlanan doktorların anlattıklarına bırakıyorum:
“Özel hastanelerde çalışan doktorların aynı hastanede ki bir temizlik görevlisi kadar hakkı olmadığını söylesem ne dersiniz. İnanılmaz değil mi ama ancak tamamen gerçek. Aman bize ne doktoramı acıyacağız ne olursa olsunlar diyebilirsiniz, unutmayın ki hakkaniyet bir gün hepimize lazım olur. O nedenle sesimize kulak vermenizi istiyoruz. Sayıca az olan zayıf bir topluluğa yapılan haksızlık sizi ilgilendirmiyor olabilir ama belki ileride çocuğunuz veya torununuz doktor olursa ona da bu haksızlık yapılacak.
Ülkemizde özel hastaneler de nispeten yeni kurumlar. İlk kuruldukları yıllarda 2000 ve hemen sonrasında özel hastanelerde doktorlar SGK'lı çalışanlardı. Özel hastaneler aylık maaşlarını ve SGK primlerini ödeyerek doktorları çalıştırırlardı. Haksız ve nedensiz işten çıkartıldıklarında tazminatları olurdu. Ancak kanunla değil son 15 yıldır yaygınlaşan ve artık tüm özel hastanelere yayılan uygulamalar ile doktorlar sermaye sahipleri için sigortasız ve tazminatsız çalıştırabilecekleri hiçbir çalışma hakkı ve güvencesi olmayan modern köleler haline geldiler. Devletimiz kanunumuz vatandaşını, doktorunu korumaz ise bizi hiç kimse koruyamaz.
Özel hastanede çalışan doktorlar şirket kurmaya zorlanıyor. Hatta şirket kurmayan hiçbir doktorun özel hastanede çalışmasına izin verilmiyor. Özel hastane patronu diyor ki şirket kuracaksın ve bizden başka hiçbir kurumda, özel hastanede çalışmayacaksın ve ayrıca gün boyu burada olacaksın diye diretiyor. Zaten başka bir muayenehane açmasına da izin verilmiyor.
Doktor çoğu zaman kendi adıyla bir şirket kuruyor ve o şirkette başka çalışan olmuyor. Düşünün ülkemizde tek çalışanı doktorun kendisi olan binlerce doktor şirketi var. Bu uygulamanın dünyada örneği yok, böyle akla mantığa dayanmayan temelsiz bir uygulama. Aslında dayandığı bir kanun da yok ama 15 yıldır devamlı yaygınlaşıyor. Çünkü sermayeyi elinde tutan aslında gücü elinde tutuyor, maalesef doktorlar da birlik olamayan sayıca az bir grup olduğundan bu sıkıntılarından toplumun haberi bile olmuyor. Devletimizin, yöneticilerimizin, bürokratlarımızın bu sorunları bilmiyor olması mümkün değildir. Maalesef devlet yöneticileri, sağlık bakanları özel hastane sahibi olunca, kanunsuz olmasına rağmen bu yanlış uygulamalara göz yumuluyor. Sonunda binlerce zorla kurdurulmuş şirket ve mali yönden mağdur edilmiş doktor ortaya çıkıyor. Bu şirketlerin yıllardır devam eden mali kayıtları, vergi borçları düzeltilmesi imkansız hak kayıplarına neden oluyor. Bu binlerce doktorun yıllardır ödenmeyen SGK primlerini ve işten atılanların ödenmeyen tazminatlarını düşünecek olursak, bir tane göz yumulan yanlış uygulamanın ne kadar büyük haksızlıklara neden olduğunu anlayabiliriz.
Özel hastanenin ne karı var diye düşünüyorsanız. Açıklayayım doktor her ay hastane yönetiminden gelen talimat ile o hastanenin uygun gördüğü kadar fatura kesiyor. Özel hastane bu faturayı gider olarak gösteriyor vergi avantajı sağlıyor. Dahası doktor kendisinin Bağ-Kur sigortasını yatırmak zorunda kalıyor ve çalıştığı özel hastane ile bir anlaşmazlık olduğu durumda hiçbir hak talep edemiyor.
Kestiği fatura gereği hesabına para yatan doktorun şirketi sadece geliri olan hemen hiç gideri olmayan bir şirket. O nedenle kazandığı tüm para vergi kanunu gereği kar olarak görülüp %35 ve daha fazla oranda vergilendiriliyor. Doktor ayrıca mali müşavir bulup onun da ücretini ödemek zorunda kalıyor. Hatta şirketine bir yer kiralayıp şirket adresi göstermek zorunda olduğundan çoğu zaman evini şirket adresi olarak gösteriyor. Yanlış yanlışı doğuruyor ve belediyeler doktorun yaşadığı ev için emlak vergisini iki katıyla almaya çalışıyor.
Türkiye’nin en ünlü özel hastaneler gruplarında çalışan profesör unvanında olan ancak Bağ-Kur primlerini ödeyemeyen, bu nedenle hasta olduğunda başka bir doktora resmi olarak muayene olamayan, reçete yazdıramayan doktorlar tanıyorum.”