“Elma yemek istiyorsanız, elma ağacının altında oturun. Hiçbir şey yapmasanız da kafanıza bir elma düşer bir gün. O yüzden ne yaşamak istiyorsanız ve nasıl bir hayat istiyorsanız, cebinizdeki paraya bakarak değil, şu anki olaylara bakarak değil ama o ortamlarda olun. Ne kadar o ortamlarda olursanız inanamayacaksınız. Bill Gates, Steve Jobs! Silikon Vadisi’nden neden çıkıyor hep bu işler? Çünkü; her gün orada bu tip insanlar var, her gün o ortam içerisindesiniz. Neyi yaşamak istiyorsanız, bolca o alanlarda bulunmaya çalışın.” der yazar Sinan Ergin.
Şimdi gelin bu sözün benim hayatımda nasıl işe yaradığına değinelim, hem de benim daha henüz enerji, çekim yasası vs olaylarından haberim bile yokken…
10 yıl önceydi, görüntüsü çok tuhaf olan ama benim çok hoşuma giden bir cep telefonuna takıldım. Telefonun önü normal telefon ekranı ama arkası aynı dijital fotoğraf makinası gibiydi ve o dönemlerde o telefonun üretimi durdurulmuş, eldeki olanlarda ise fiyat 1.000 TL’den aşağıya düşmüyordu. (O zamanlarda bu para baya değerliydi) Ben ise o dönemler çalışamayan, cebinde öyle çok da parası olmayan biriydim.
Çekim yasası olayına dair duyduğum tek bir şey vardı; “Olmuş gibi yaşa, zaten sendeymiş, hayatındaymış gibi…”
Çekim yasası denilen şeyin ne olduğunu idrak bile edemiyorken, bu sözü oyuna çevirmeye karar verdim ve cebimde param olmadığı hâlde o telefon zaten bendeymiş gibi davranmaya başladım.
Telefonun dış görüntüsünü yazıcıdan yazdırıp bir kartona yapıştırdım, kendi telefonumu hep yastığımın yanına koyarım, o kartonu da oraya koydum. Samsun merkeze gittiğim zamanlarda ise her gitmeme bir teknoloji mağazasına girer, alıcı gibi fiyat sorar, taksitlendirme bilgisi alır ve telefonun menüsünü zaten benimmiş gibi olduğu yerde incelerdim.
Sonralara doğru Samsun’un en büyük alışveriş merkezi açıldı ve oradaki teknoloji mağazasında incelemeye başladım, hatta artık sadece oraya gidip telefonu rahatça inceliyordum.
Bu arada niyetleri belirtirken detay vermek de gerekirmiş ya hani, tabi ben yine bunu bilmeden renginden, modeline, hatta kod numarasına kadar belirtirdim kendi kendime…
Bu oyuna kaç ay devam ettim bilmiyorum ama aklıma geldikçe ya internetten ya da elimdeki kartondan telefona bakmayı hiç bırakmadım.
Bir gün telefon çaldı, o zamanlar Bodrum’da çalışan ağabeyim oranın büyük alışveriş merkezinde benim istediğim telefonun bir adet kaldığını ve fiyatını da 700 TL’ye düşürdüklerini gördüğünü söyledi ve ekledi “Ne diyorsun, alayım mı?”
Şok üstüne şok yaşıyordum, hem üretimi durdurulmasına rağmen aylardır fiyatı düşmeyen telefonun fiyatının düşürülmesi, hem de ağabeyimin bunu bana hediye alacak olması ve daha da önemlisi (bunu yıllar sonra fark ettik) benim Samsun’daki büyük alışveriş merkezinde sürekli o telefona dokunmam ve telefonun başka bir yerin büyük alışveriş merkezinde beni bekliyor olması…
Çok şükür ki telefonum “iki anlamlı hediye” olarak bana geldi, hem de istediğim gibi beyaz renkte. Telefon elime ulaşıp incelerken fark ettiğim şey ise gözlerimi doldurdu; istediğim modeli yazarken belirttiğim kodun bile aynı olması…
Gelelim en baştaki cümledeki söze; “Cebinizdeki paraya bakarak değil, şu anki olaylara bakarak değil ama o ortamlarda olun”
Benim hikayemde de tam olarak öyle olmuştu, enerjiyi sürekli aktif tutmuş, sürekli bir avmde var ettiğim enerji başka bir yerin avmsinde bana cevap vermişti…
Öylesine değil, sahiden de neye inanırsak onu yaşıyoruz…