En güvendiğimiz, en yakınımız bildiğimiz insanlardan zarar gelmeyeceğini düşündük biz hep değil mi?
Hadi bizi geçtim, “Kendi evladı da var, benim çocuğuma da kendi evladına baktığı gibi temiz niyetlerle bakıyordur.” diye rüya görsek üstüne yormadık mesela yapılabilecek ya da yapılmış bazı kötülükleri…
Ona ayıp, buna ayıp derken en büyük ayıbı hem kendimize, hem de çocuğumuza yapmadık mı?
Mahremiyet alanı diye bir şeyden bir haber büyüyüp, büyütmedik mi nesilleri ve sonra önlenemez hadsizliğin önüne geçememekten, bizzat kendimizin oluşturduğu bu düzensizlikten şikayet etmedik mi?
….
Bir kitap okudum dostlar… Öyle bir kitaptı ki çoğu yerinde dişlerimi sıkmaktan çenem kitlendi, çoğu yerde “Hayır ya bu kadar olmaz, olamaz!” diyip kitabı kapatıp uzaklara daldım ve yine çoğu yerde okuduklarımı sindiremeyip, kitabı bir kenara bırakıp oturup ağladım.
Tüm bu okuduklarım bir yazarın hayal dünyasından çıkmış, olmamış ama olmuş gibi aktarılmış bir roman değildi çünkü…
Bir zamanlar çocuk olan yetişkinlerin yaşadıkları ve o zaman nice sebeplerden dolayı dillendiremeyip, şimdilerde biraz korku, biraz cesaretle anlattıkları yaşanmış cinsel istismarlarıydı…
Kitabın adı : - SUSMA! KONUŞ ÇOCUK -
Yazarı ise : Dilek Cesur
Kitapta bolca altı çizilmesi, mutlaka bilinmesi, hayata geçirilmesi gereken ve tabii ki doğru bilinen nice yanlış var, hem de bunlar bizim hepimizin toplumca yaptığımız yanlışlar…
Arka planda kaç tane çocuğa zarar vermiş ve şu an hâlâ bir yerlerde zarar vermeye devam edilen yanlış bakış açıları, yanlış güvenler, yanlış bilgiler vs.
Kaçımız her çocuğun da bir birey olduğunu, onun da duyguları, hisleri olduğunu, ona seviyormuş gibi yaklaşıp aslında ona kötü dokunuşlar yapan birini algılayabildiğini, hissedebildiğini ve bir şekilde ifade etmeye çalıştığını fark edebildik?
Kaçımız gerçekten çocuklarımızın gözlerine bakarak onları anlayabildik, görebildik, duyabildik ya da dinleyebildik, hepsi de çok farklı şeyler bilirsiniz...
Şunu biliyorum ki; “Çocuktur anlamaz!” dünyanın en sığ ve hatta en cahil bakış açısıdır.
Çocuk her şeyi hisseder, anlar sadece bunu ifade edemeyebilir ya da ifade etmeye çabaladığı yöntem farklıdır.
Siz anne-baba olarak bunu görmezden gelirseniz kimse bunu anlamak için uğraşmaz, üstelik bu durumdan nice istismarlar çıkarır.
Sizin değer vermediğinize kimse değer vermez.
Cümlenin en başında da söylediğim gibi; zarar bazen en yakından gelir ve sevme bahanesiyle çoğu kötü dokunuşlarda bulunan birini çocuk hisseder ve yaklaşmak istemez, bu durumda; “Aa ne kadar ayıp o senin amcan, dayın, halan, teyzen, ninen, deden…” denilmemeli!
Valla kusura bakan da baksın, ayıp olacaksa da olsun!
Çocuk istemiyorsa, onun duygusuna ve mahremine saygı duyulmalıdır.
Kitaptan bir alıntı ile konuyu sürdürmem gerekirse; “İstismar hep cahil, okumamış insanlardan gelmez, fıtratı bozulan herkes bunu yapabilir.”
Bütün eş, dost, akrabalar istismar eder demiyorum tabii ki ama bu potansiyelde olanlar, sizin güvenli alan sandığınız yerlerde çocuğunuzu rahatlıkla istismar edebilir!
Biz böyle “Aa şş çok ayıp ama o senin büyüğün bla bla” şeklinde üstü kapalı baskı kurunca da, çocuk bunu zihninde çok başka ve yanlış şekillerde algılayabilir, sonuç olarak benim kitapta okuyup sindirmekte güçlük çektiğim olayları yaşayan insanlar hâline gelebilir.
Sadece çocukluk değil, ergenliğe dair de bir çok gencin ne kadar bocaladığını, bilmediğini, yanlış bildiğini ve tahmin edilemez bir zorluk evresiyle baş başa kaldığını da okuyup hayretler içersinde kaldım.
Çoğu genç kız ergenliğe geçiş döneminde vücudundaki değişimleri çözemiyor, fiziksel gelişim, tüylenme ve akabindeki regl başlangıcında inanılmaz yanlış bilgilere maruz kalıp, korkup, hatalar yapabiliyor ve yine regl bitiş sonrasındaki yıkanmaya dair bilgilendirme konusunda maalesef ki çoğu aile bu konuda sınıfta kalıyor.
Üstelik sürecin getirdiği bocalamayı yaşayan ve korkan çocuğa bir de cinsellik üzerinden, gebelikten, namustan dem vurularak korkunun ve sorumluluğun her anlamdaki şiddeti daha da artırılıyor.
Erkeklerde de durum farklı değil, bilgilendirmek şöyle dursun bir de alay edilmesi gençlerde ciddi travmalara yol açabiliyor.
Aileden doğru bir şekilde alamadığı eğitimi ve doğru bilgiyi başka yerlerde ve çoğu kez yanlış şekilde almaya başlıyor o kritik evredeki genç.
Aile, dünyaya getirmek ve yapmak zorunda olduğu ısınma, barınma, doyurma gibi görevlerini bir lütuf gibi sunmayla olmuyor.
Geleceği için yardım eli uzatmadığınız ve en önemlisi psikolojik ya da fiziksel şiddete maruz bıraktığınız çocuklardan bir de çok fazla sorumluluk bekleyemezsiniz.
Onu dünyaya getirmek sizin düşünceniz ve planınızdı, bunu seçen o çocuk değildi, lütfen seçim ve sonuçlarınızın analizin doğru yapın.
Tam da bu konunun üzerine, bu kısımda yine kitaptan bir alıntı ile devam etmek istiyorum.
“Çocuklarınız ile aranıza duvarlar örmeyin. Örmeyin ki çocuklarınız duygusal, fiziksel, cinsel istismara sessiz kalmasın. Çocuğunuzun gücü bu duvarları yıkmaya asla yetmez.”
Kitabın sonunda tüm bu süreci nasıl yönetebileceğiniz de anlatılıyor. Okuduğumdan beri çevremdeki herkese; bekar, evli, henüz çocuk sahibi olmayan ya da evlat sahibi olanlara adeta yalvarırcasına “Bu kitabı okumalısınız” diye sürekli hatırlatmalar yapıyorum.
Çoğu şey bilmediğimizden, yanlış bildiğimizden, öğrenip ilerlemediğimizden ve üzgünüm ama cehaletimizden kaynaklanıyor.
Tıpkı Dilek hocamın da dediği gibi;
“Toplum olarak değişmediğimiz müddetçe, size belki çok uzak gelen her şey bizim kaderimiz olmaya devam edecek.”