0-2’yi yeterli gördükten sonra maçı kafasında bitirdi Samsunlular. Buna, İzmir ve İstanbul’da oynanan maçlardan gelecek skorlara yönelik düşüncenin yarattığı konsantrasyon kaybı etkili oldu muhtemelen.
Oysa ki, istekli ve üretken başladılar maça. Hem de karşılarında ki hiç ‘lay lay lom’ havasında olmayan bir rakibe karşı.
Önce kendi klasik oyununun dışına çıktığı söylenebilir. Orta sahayı by-pass ederek direkt savunma arkasına attıkları toplar ile arayış içerisine girdiler. Ama doğru bir yaklaşım ile çabuk vazgeçtiler bu denemelerden.
Ardından sahanın her bölgesinde sabır ve ısrarla kurduğu baskı ile rakibine yaşam şansı vermedi! Kalesine hiç yaklaştırmadı bile. Atak devamlılığının etkin olmasında, özellikle Bolu ceza sahası çevresine düşen toplardaki ribaund üstünlüğü bariz rol oynadı. Böylece hep silkeledi rakibi.
Oyunun gidişatında direkt belirleyici unsur oldu bu.
Tek aksilik, başka dünyaları yaşayan Mathias’ın vurdumduymaz haliydi. Tabii yerine giren Nadir’in de. Hiç üzmediler kendilerini. Takımlarının birer parçası gibi düşünmediler. Niye mi?
Mental seviyeleri buna müsaade etmedi!
Yoksa, sahadaki güçlü ve tatmin edici oyun ile takımı rahatlatacak yeterli skoru almak, çok daha öncesinde işten bile değildi.
Olası play-off öncesinde verilen bu mesajın anlattıkları var: Tomane olmayacaksa eğer, Mathias ve Nadir’in mental seviyelerinin mutlaka yukarıya çıkarılmaları mecburiyetlerine dair…
MAÇIN OLAYI: Muhsin’in, Ertuğrul Sağlam tarafından gönderilmesine içerlendiğini tavırları ile görmek mümkündü. Ve transfer harikası diye pazarlanan Gyasi’nin yetersizliği de bir kez daha tescil edildi.
GÜNÜN İSMİ: İsimleri diyelim… Şık bir gol izledik Gökhan Karadeniz’den. Ama Vukan ve Hamrun’un katkıları da yadsınamaz bu golde. Birlikte çok güzel bir gol fotoğrafına imza attılar.
KIRILMA ANI: Belki, Yasin’in attığı gol dakikası düşünülebilir. Ama daha çok, Samsunsporlu oyuncuların oyunu ve rakibi ciddiye alması ile izah edilebilir bu. İstediklerini alana kadar çok dominantlardı.