Net bir kırılma havası var, hiç hayra alamet bir durum değil bu. “Yine olmayacak” gibi anlamsız kabul ediş ve teslimiyetin izlerini hem şehirde hem tribünlerde görebilmek mümkün...
Pusu dağıtmak lazım her şeyden önce, güven duygusunu yeniden devreye sokmak lazım...
Saha içinin en çok ihtiyaç duyduğu şey bu zira.
Çöküş sürecindeki zihnin, reset edilmesi...
Belki Kubilaysızlıktan, belki bundan sonrası için de göreceğimiz sistem değişikliğine gitti İrfan Hoca.
Zulum gibi geçen 40 dakika asıl sorunun sistemden kaynaklı olmadığının işaretiydi aslında.
Sorumluluk almaktan kaçmak ve en basiti yapamamanın anlattığı başka şeyler var. Yazıya girişte olduğu gibi...
Enes’in taşıdığı toplar ile yarattığı tehditler vardı sadece, ilk gole kadar. Sonra da yine Enes’in bitirici koşu ve vuruşu ile gelen gol...
Vasatı geçmeyen devrede bundan iyisini düşünemiyor insan. Hak edilip edilmeyeceği kesinlikle tartışılır bir ödüldü ilk yarı skoru.
Ama aynı zamanda, Enes’in hatırlanmada geç kalındığını ortaya koyan...
Kabız görüntülü aynı oyuncuların ikinci 45’deki fantastik kimi hareketleri yapabilmesini, dönüş yapan özgüvenle ifade etmek yanlış olmaz sanırım.
Bam teli burası...
Önce bunu anlamaya, bu problemi çözmeye gayret etmek lazım.
Hangi oyun sistemi ile oynarsanız oynayın, sistemden beslenebilmenin yegane yolu bu.
Hocanın doğru oyuncuları bir araya getirme becerisi ile birlikte!