Başta Ertuğrul Sağlam olmak üzere herkesin hayal ettiği 11 ile, sahaya sürülen 11 arasında derin farklar var şüphesiz. Sadece mecburi yokluklardan değil bu. Kimi oyuncularının formsuz, kimilerinin ise beklentilere cevap vermekten uzak oluşları hocayı bu tercihe itmiş olmalı.
Belki bir daha hiç yan yana oynarken görme şansımızın olmayacağı bir arka 4’lü vardı misal: Erhan, Ercan, Yameogo ve Erkam.
Kenarda, ‘6’ oynama özellikli Oğuz ve Ferhat varken, sahada tipik bir ‘6’ yoktu; bu da bir başka misal.
Savicevic, Kubilay ve Buğra Çağıran’dan oluşan oyunun merkezinin, görece zayıf Eskişehir’e karşı bile sazı ele alamamaları biraz da dokunun yumuşaklığı ile alakalı. Gyasi ve Burak’ın oyuna dinamizm getirmekten uzak görüntüleri de etkiliydi bunda tabii.
İkinci 45’in son bölümlerinde Ferhat ve Oğuz sonrası yaşanan arayışlar biraz artan bu dinamizme, daha çok da Eskişehir’in zaten kısıtlı bir kadroya sahipken oyun içinde yaşadığı sakatlıklar sonrası iyice açmaza girmesine bağlı.
Şikayeti hak eden bir performans toplamından söz ediyorum. Genel bir tükenmişlik sendromu görüntüsünden!
Hemen ayağa kalkmayı bilmeliydiler, kabul; ama İstanbulspor maçının yaşattığı çöküş tahmin edilenden daha çok sanki.
Kırılan duyguların ve kaybolan özgüvenin izleri, zihinsel hazırlık konusunda da yetersizliğin izleriydi aynı zamanda.
Sahaya kıt kanaat çıkabilen ev sahibine karşıkimi anlarda aciz durumlara düşmüş olmanın tamamıyla ikna edici başka bir izahı yok.
Çünkü iyi biliyoruz ki,standartları ve potansiyelleri bu güncel seviyenin daha ötesinde. Aynı formsuz bir dönem geçiren Ertuğrul Sağlam gibi…
Kabul edelim.
Şansı şuydu Samsunspor’un: Eskişehir ile oynamak.
Yoksa bu oyun ile ortalamanın altında bir rakibe karşı bile kazanabilmek için, kuşun taşa çarpmasıda yetmeyebilirdi.