Hiçbir özelliği olmayanlar nüfus kayıtlarını ileri sürerek adaylığın hakları olduğunu söylüyor. Nüfus değil; hizmet kayıtlarıyla bir yerli olunur. Hizmet kayıtlarında olmayanın nüfus kayıtlarında olmasının ne anlamı ne de değeri vardır. Ticaret Bakanı Mehmet Muş, Samsun’a gelir gelmez Batı Park’taki spor tesisinin önce Samsun Büyük Şehir Belediyesi’ne sonra da Samsunspor’a 20 yıllığına ücretsiz olarak tahsisini sağlarken, Petrol Ofisi Dolum Tesislerinin yanındaki alana 2. Serbest Bölge müjdesini verdi.
Arazi tahsisi yapılan Serbest Bölgeyi kurup işletmek üzere Orta Karadeniz Serbest Bölge Kurucu ve İşletici Anonim Şirketi (OSBAŞ), 30 yıl boyunca yetkili kılındı. Samsun’dan yapılan ihracatı ikiye katlayacak olan Orta Karadeniz Serbest Bölge ve limanıyla ticaret canlanacak. Samsun’un organize sanayi bölgeleri geliştirilip, genişletilecek.
Ticaret Eski Bakanı Ruhsar Pekcan olumsuz yönleriyle Türkiye’nin gündemini meşgul ederken, onun yerine atanan Muş petrol, doğalgaz arama ve çıkarma, yerli otomobil TOGG haberleriyle zaman zaman gündeme gelse de az tanınan bakanlardan biriydi. Çünkü aynı konulardaki açıklamaları başta Cumhurbaşkanı/AkParti Gen Bşk Erdoğan olmak üzere birçok kişi yapıyordu.
Bakan Samsun’dan aday gösterilince listeye katkısını olmayacağını yazmıştım, Bakanı tanıyınca fikrim değişti. Eski Bakan Adnan Kahveci, Eski Vali Recep Yazıcıoğlu kıvamında; organizasyon; sevk ve idare, hızlı karar alıp uygulama becerisiyle; çözüm odaklı, toplum faydacı Muş, her kafadan ayrı bir ses çıkan Samsun’un orkestra şefi ihtiyacını karşıladı.
Orkestrada belirli enstrümanlar olmasa da eser icra edilebilir, ancak şefsiz hiçbir şey yapılamaz. Muş, nüfus kayıtlarıyla değil hizmet kayıtlarıyla şimdiden hem orkestra şefi hem de Samsunlu oldu
Hem yatırımcı hem yaptırımcı bir bakan olarak uzun zamandır bekleyen sorunları kısa sürede çözeceğini gösterdi. Her iki ittifakta da milletvekili olanlar bakan olmayacak. Ancak Muş’un milletvekili olarak da Samsun’a vereceği çok hizmet var.
Genel Merkezler, liste eleştirilerinin belirli odaklarca desteklenmemesi veya harlı tutulmaması durumunda adayların özverili çalışmalarıyla kısa sürede biteceğini söylemişlerdi.
Seçmeni harekete geçiren birçok ayrıntı, teferruat göz ardı edilerek birçok seçenek ‘neden ve niçin’ sorulmadan sadece iki seçeneğe ‘Gitsin mi kalsın mı?’ referandumuna dönüşüyor.
‘Bu can bu bedendeyken veya seçimi kaybetsek de yapmam’ dediği birçok şeyi yapan Erdoğan tam bir popülist politika; seçim ekonomisi uyguluyor. 20 yıldır yapmadığı veya yapamadıklarını birkaç ayda yapıyor. AFAD, Kızılay, Diyanet İşleri, YÖK Başkanları gibi kurumlarını amacı doğrultusunda yönetemeyenleri, başarısız bakanları görevden almasa da Erdoğan gözle görülür çok sayıda doğru şeyler yaptı.
İşin ilginç yanı; Erdoğan çok daha fazla hata yaparken seçim kazanırken bu kadar iyi şey yaparken seçimi kaybedebilir mi?
Nasreddin Hoca hamama gitmiş, hiç hizmet alamamış; gittiğine bin pişman olmuş, ama çıkarken yeterince bahşiş vermiş. Hiçbir hizmet almadan çok bahşiş veren Hoca ikinci kez hamama gittiğinde VİP hizmet almış. Ama hiç bahşiş vermeyince görevliler çok şaşırmış ve Hoca’ya ‘hizmet almadığınız zaman çok bahşiş verdiniz, ama hizmet alınca neden bahşiş vermediniz?’ diye sormuşlar. Hoca ‘Bugünkü hizmetin parasını ilk geldiğimde verdiğim için, bugün vermedim’ demiş.
Konjonktür böyle bir şey; seçmen Erdoğan’a ‘Bugünkü yaptıklarınızın karşılığını biz çok sayıda genel ve yerel seçimde, referandumda verdik’ diyebilir. Parmağa değil; parmağın gösterdiği yere bakmak gerekir görmek için.
Çocukluğunda ayaklarını kaybeden adam, ‘Tanrı bana ayaklarını geri ister misin?’ dese ‘isterim’ derim. Ancak arada yaşadıklarını geri vermek şartıyla derse ‘İstemem, ayaklarım sizde kalsın!’ der. Çünkü adam ayaksız dünyayı dolaşmış, çok mutlu bir hayat sürmüş. Aynı hayatı iki ayakla yaşama garantisi olmadığı için ayaklarını değil; yaşadığı hayatı tercih etmiş. İnsanlar ne kazandığı kadar ne kaybettiğini de göz önüne alarak karar verir. Bazen kazanç kayıp, bazen kayıp kazanç demektir. Aldıklarınız kadar ödediğiniz bedel de önemlidir.