Prof Dr İlber Ortaylı, ‘Bu ülkede okullarda zorunlu 'dün' dersi verilmeli, çabuk unutuyoruz’ derken, Cumhurbaşkanı/AkParti Gen Bşk Erdoğan da aynı endişeleri taşıyor olacak ki sık sık ‘Geçlere eskileri anlatın’ diyor. Ben de durumdan vazife çıkararak yazılarımda belgesel kıvamında yaşadığım ve bildiğim olaylara yer veriyor, dünü hatırlatıyorum.
'CASUS BELLİ' KALDIRILDI: Başbakan Erdoğan'ın talimatıyla, Türkiye'nin 25 sayfalık yeni Milli Güvenlik Siyaset Belgesi (MGSB)'nde, Irak’ta Kürt devleti kurulması ve Yunanistan'ın karasularını 12 mil olarak ilan etmesi 'tehdit' olarak yer alırken, 'savaş sebebi/casus belli' sayılmadı. (14 Haziran 2005 tarihli Yeni Şafak gazetesi)
Bugünün Dışişleri, Milli Savunma Bakanı, Hükümet sözcüleri, o zaman bakan ve sözcü olmadıkları için hatırlamıyorlar, 17 yıl sonra‘casus belli’ yürürlükte” diyorlar. TBMM tutanaklarında duruyor, ancak MGSB’de durmuyor. Kaldırılmasa Yunanistan asker ve silahtan arındırılması gereken adaları silahlandırabilir mi?
Yıl 1976, iktidarda dünya lideri değil; mütevazı, merhum Süleyman Demirel’in Başbakanı olduğu 1. Milliyetçi Cephe Koalisyon Hükümeti var. Bugünkü gibi; ABD’yi arkasına alan Yunanistan, Ege’deki karasularını 12 mile çıkarmaya yeltenir.
Süleyman Demirel (AP), Necmettin Erbakan (MSP), Alparslan Türkeş (MHP), Turhan Feyzioğlu (CGP) Koalisyon Hükümetinin Dışişleri Bakanı Çağlayangil, ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’a öyle bir mektup gönderir ki, Yunanistan da ABD de donup kaldı.
Türkiye; Yunan karasularının 12 mil olmadığını, uluslararası sularda petrol arayan Hora (Sismik1) gemisine müdahale edilmesinin ‘savaş sebebi/casus belli’ sayılacağını ilan etti. Yunanistan kararından da gemiye müdahaleden de vazgeçti.
Yunanistan'ın 20 yıl sonra 31 Mayıs 1995'te şansını bir kez daha denedi. Karasularını 6 milden 12 mile genişletme kararı aldığında; Türkiye’de iktidarda Tansu Çiller’in Başbakanlığında DYP-CHP (Erdal İnönü) Koalisyon Hükümeti var, bir hafta sonra 8 Haziran 1995'te TBMM oy birliğiyle aldığı bir kararla Yunanistan’ın aldığı kararın uygulanmasını savaş sebebi / casus belli sayacağını ilan etti. Yunanistan kararından vazgeçti, adalardan uzak durdu.
Aynı yıl 25 Aralık 1995'te ‘Figen Akat’ adlı bir Türk yük gemisi Bodrum ile Yunanistan'ın Kalimnos adası arasında kalan, ıssız Kardak kayalıklarına oturdu, Türk kaptan Kalimnos adasından gelen yardımı reddetti, kayalıkların Türkiye’ye ait olduğunu belirterek Türk makamları tarafından kurtarılmasını istemesi üzerine, Türk yetkililer olaydan haberdar edildi ve gemi kurtarıldı.
Tam bir yıl sonra Yunan askerlerinin aynı kayalıklara Yunan bayrağı dikmesi üzerine Başbakan Çiller ‘O bayrak ya inecek, ya inecek’ dedi. Türk Komandoları Yunan bayrağını indirip, Türk bayrağını dikti. Türk-Yunan savaş gemileri ve komandoları karşı karşıya gelirken, iki ülke savaşın eşiğine geldi. ABD Başkanı Bill Clinton’ın araya girmesiyle Yunanistan Kardak’ı bırakarak, çekilmek zorunda kaldı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Dışişleri Bakanı M.Çavuşoğlu, dün akşam da MSB Hulusi Akar Habertürk TV’de ‘Kıbrıs, Türkiye ile çatışma/sürtüşme içindeyken, Kıbrıs Cumhuriyeti olarak Avrupa Birliğine nasıl üye yapıldı?’ diyor moderatöre. Moderatör Akar’ın bilmediğini nerden bilsin? Hatırlamayanlara ben hatırlatayım.
AB’nin genişlemeden sorumlu Komiseri Alman Milletvekili Günther Verheugen, Türkiye’nin, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin üyeliğine 30 yıldır onay vermediğini, Ankara’nın onayı olmadan da Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AB’ye üye olamayacağını söylüyor.
Ak Parti Hükümetinin ilk Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış, ‘Çözümsüzlük çözüm değildir; Kıbrıs’ın üyeliğine onay vermeyelim de Avrupa ordularını karşımıza mı alalım?’ diyerek Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti değil; Türkleri de tüm Kıbrıs’ı da kapsayacak şekilde ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ olarak AB’ye üyeliğine onay verdi.Rumlar böyle üye oldu AB’ye.
Kabahat AB’de mi yoksa bizde mi? Kusur Yakış ve hükümettedir. Angela Merkel de ‘Rumlar hak etmediklerini alarak şımardılar’ demişti. Hak edilmeyeni veren Avrupa değil; Türkiye’ydi.
‘Yunanistan’ın, Fransa’nın Doğu Akdeniz’de ne işi var?’ diyenler, Kıbrıs’ın nasıl üye olduğunu soranlar ya dün ne olduğunu bilmiyor ya da bilmiyormuş gibi yapıyor.
Ortaylı’nın söylediği gibi bize zorunlu din dersinden çok zorunlu ‘dün dersi’ gerekiyor. Celal Şengör de bu ifadeyi kullanıyor, bildiğim kadarıyla söz Ortaylı’ya ait. Aklına sağlık İlber Hoca.