Cumhurbaşkanı/AkParti Gen Bşk yıllarca biriken, giderek artan iç ve dış sorunlara kısa sürede çözüm bularak erken seçime gitmeyi planlıyor. Ak Parti iktidarının önemli dayanaklarından biri olan sağlık sistemi adeta çöktü.
Mesut Yılmaz’ın Başbakanlığında 1989 yılında Kamu işçilerine yapılan yüzde iki yüz zamma rağmen yeterince pirim ödenmediği ve iyi yönetilmediği için Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK) beklenen hizmeti sunam, SSK hastanelerinde ve eczanelerde SSK’lılar sıkıntı çekiyordu. Ak Parti hükümetleri sistemi birleştirerek yüksek sağlık kesintisi ödeyen, az maaş alan Emekli Sandığı mensuplarının haklarını kısıtlayarak SSK’lılara aktarınca, SSK’lılarda belirli bir süre iyileşme, Emekli Sandığı mensuplarında (memurlar) ciddi bir kötüleşme yaşandı.
SSK’lılar daha önce alamadıkları hizmetleri alırken, memurlar daha önce ücretsiz aldıkları hizmetlerin çoğuna ücret ödemek zorunda kaldı. SSK’lılar durumlarındaki düzelmeden dolayı Ak Parti iktidarını onaylarken, memurlar da bıçak kemiğe dayanıncaya; sağlık hizmeti alamayıncaya kadar uğradıkları kayıplara rağmen Ak Parti iktidarını destekledi.
Kamu kaynaklarının kamu hastanelerine değil de özel sağlık kuruluşlarına aktarılmasıyla da ilk zamanlar vatandaşlar derenin suyunun nereden geldiğine bakmaksızın hükümetin uygulamalarını onayladı.
Ne zaman ki özel hastaneler gidilemeyecek kadar pahalı oldu, kamu hastaneleri randevu veremeyecek kadar doldu, o zaman sistemin yanlışlığı hem vatandaş hem de hükümet tarafından anlaşıldı.
Üniversite hastaneleri adeta özel hastaneler gibi; her şeyden para alıyor. Yataktan. tahlilden, görüntülemeden v.s. Para vermezseniz, sistem kapatılıyor, acil veya onkolojik; sağlık hizmeti alamıyorsunuz.
Hastalığınızın acilliğiyle değil; cebinizdeki parayla işlemler hızlanıyor veya yavaşlıyor. Paranız yoksa siz acil hasta olduğunuz halde beklerken, parayı veren tahlilini, çekimini muayenesini yaptırıyor, siz aylarca bekliyorsunuz.
‘Geç olsun, güç olmasın’ sözü hastanede geçerli değil; geç olması güç olmasına da neden oluyor. Gecikme yüzünden birçok tedavi edilebilir hastalık ölümle sonuçlanıyor.
Bugün hemen hemen hiçbir branşta randevu almak mümkün değil. Arıyorsunuz ‘bir ay boyunca randevu yok’ deniliyor. ‘Tamam bir ay sonraya verin’ diyorsunuz, ‘bir ay sonraya sistem randevu vermiyor’ deniyor. Yeterince sağlık hizmeti verilemediği için birçok kişinin hayatını kaybetmesinden sonra feryatlar, figanlar nihayet Erdoğan’a ulaştı ve Erdoğan sisteme neşter vurulmasını, sorunun süratle çözülmesini kurmaylarından istedi.
İstemesine istedi de çözüm, istemek kadar kolay değil. Geciken adaletin adalet olmaması gibi, geciken sağlık hizmeti de sağlığa kavuşturmaz.
Yıllarca yatırım binalara yapıldı, doktorlar ihmal edildi. Kimisi özel sektöre geçti, çoğu da yurt dışına gitti. Tıpta Uzmanlık Sınavı’nda puanlar 45’e kadar düşürüldü ancak yeterince müracaat bile alınamadı. Nerede nasıl yetiştiği bilinmeyen Arap doktorlarla dünyanın en iyi hekimlerinin yeri doldurulmaya çalışılıyor. Suriye Devletini tanımayan Türkiye, Suriye’den gelenlerin belgelerine ne kadar güvenebilir.
‘Atatürk beni Türk hekimlerine emanet edin’ derken biz Arap hekimlere emanet ediliyoruz. Şanı Yüce Allah yar ve yardımcımız olsun! Ancak Şanı Yüce Allah ‘Kendiniz için siz bir şey yapmazsanız, ben de yapmam’ mealindeki bir ayetle bizleri uyarıyor. Bizim de sessizce olanı biteni izlemek yerine bir şeyler yapmamız, her şeyden önce bizim değişmemiz gerekmiyor mu? Belki de bir şey değişir her şey değişir.