Dezenformasyonla Mücadele Yasası’nın “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymaya 3 yıl hapis cezasını” içeren 29. Maddesi, haksızlık karşısında susmayı, söylenilene inanmayı emrediyor. ‘Söylenileni yap, rahat et’ diyor. Ancak gerçeklerin duyulma gibi kötü bir huyu vardır. Güneş balçıkla, gerçekler ‘29. Madde’ ile örtülemez!
Doğrusunu söylemek yerine sözde ‘yalanı’ yasaklamak, başı ağıranın başını kesmek demektir. Sözde yanlışın gerçekte doğrunun yasaklanmasının cezası idam da olsa gerçek ortaya çıkar. Gerçek, çoğu zaman karartılır; fakat hiçbir zaman sönmez, üstü örtülemez. Yarım hakikat, çok kere muazzam bir yalandır.
Üstün fikir karşısındaki diğer fikirler, üstün fikrin büyüyüp gelişmesini sağlayan gübre vazifesi görür. Yalan veya yanışla en iyi mücadele ‘yalanı’ yasaklamak değil; ‘doğrusunu, gerçeği’ söylemektir. Hakikat iki kişiye muhtaçtır; biri, onu dillendiren; diğeri onu anlayandır. Fikrin bedeli ya daha üstün fikir ya da candır. Ancak kişiler bir ölür bin dirilir, fikirler ebediyen yaşar.
Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır. Bir şeyin nasıl yapıldığını bilirken nasıl yapılamadığını, doğrusunu bilirken, yanlışını doğru gibi sessizce izlemek zorunda kalmak en büyük psikolojik işkencedir.
‘Ahlaksızlık, şiddet ve terörü, suçu ve suçluyu övme, suça teşvik ve azmettirme, hakaret, çocuk istismarı’ mevcut yasalara göre zaten yasaktır.
Bunları gerekçe göstererek fikrin, düşüncenin, gerçeklerin ‘yalanmış’ gibi yasaklanması, insanı koruma amacına hizmet etmeyeceği gibi sansürün de ötesinde düşünceyi ve ifade edilmesini yasaklayarak insanı insan olmaktan çıkarmaktır.
İnsanı insan; yaratılmışların en şereflisi yapan özelliği aklıdır. Aklını kullanamayan; düşünemeyen, düşündüğünü, bildiğini ifade edemeyen insan değildir. Anayasa Mahkemesi bu gerçeği göz ardı etmemeli ve bu düzenlemeyi iptal etmelidir.
|