Türkiye Cumhurbaşkanı / Ak Parti Gen Bşk Erdoğan, Maraş merkezli depremlerde yıkılan binaların yüzde 98’inin 1999 depreminden önce yapılan binalar olduğunu söyledi. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, '1999 öncesi yapılan denetime tabi olmamış yapıların yüzde 98'i yıkıldı' dedi. İkisi farklı şey; TÜİK, de ‘Yıkılan konutların %51’i 2001 yılı ve sonrasında yapıldı.’ diyor. Önceden yapıldıysa neden güçlendirilmedi, sonradan yapıldıysa neden izin verildi? Önceden yapılanların da sonradan yapılanların da sorumlusu aynı kişiler değil mi?
‘İtibardan tasarruf edilmez’ denilerek saray yapılacağına binalar güçlendirilseydi, yenileri yasalara uygun yapılsaydı bu felaket yaşanır mıydı? Ekmeğe muhtaç Ermenistan’dan yardım istememiz itibarımızı sarsmadı da sarayımızın yokluğu mu sarsacaktı?
‘Zamların Allah (cc)’tan olduğunu’ söylemekle depremde insanların hayatını kaybetmesini kadere bağlamak arasında bir fark yok; ikisi de din düşmanlığıdır. Sorumluların sorumsuzluğundan kaynaklanan ölümler kader değil; cinayettir. Türkiye’de ateizmin yayılmasının en önemli sebebi ihmal sonucu yaşadığımız felaketleri kader gibi göstermektir.
Dünyalar tatlısı bir çocuğu Şanı Yüce Allah enkaz altında bırakmaz! Ancak diyanet veya yöneticiler ‘bıraktı’ derse, siz çocuklara Şanı Yüce Allah’ı sevdiremezsiniz! Ateizmi teşvik edersiniz. Camiler bundan boşaldı, vakit namazları bundan terk edildi. Siz misyoner misiniz yoksa?
‘Malatya'da geçtiğimiz yıllarda güçlendirme çalışması yapılan Şehit Yarbay Songül Yakut İlkokulu ve ortaokulu ile Ören Anadolu Lisesi deprem sonrası yerle bir oldu.’ (Hürriyet)
Güçlendirmek için para alan müteahhit veya müteahhitler, güçlendirme parasını almışlar ancak okulları güçlendirmemişler. Deprem, okul açıkken meydana gelseydi yüzlerce belki binlerce öğrenci hayatını kaybedecekti. Depremin okul açıkken olmaması kader olabilir, ancak depreme dayanıklı bina yapmamak, şehir merkezindeki enkazın altındakileri 10 günde çıkaramamak kader değil ihmaldir.
Amaç kapanmaya yüz tutmuş yaraları kanatmak değil; yeni yaralar açmak hiç değil. Amaç görevini doğru veya hiç yapmayan müteahhitlerin, denetçilerin; herkesin hesap vermesini sağlayarak bir daha bu felaketlerin tekrarlanmamasıdır.
Bu depremlerin olacağını her platformda açık, seçik bir şekilde söyleyen Bilim Akademisi üyesi, jeolog Naci Görür depremden 3 gün önce bir kez daha uyardığı halde hiçbir önlem alınmadı. Görür, 50 yıl sonra da 100 yıl sonra da aynı veya daha fazla kayıpları vereceğiz, önlem alınmayacak’ diyor.
Ben de Görür’e katılıyorum. Son depremden önce nice felaketlerde; dikkatsizlik, tedbirsizlik, meslekte acemilik, kural ve kanunlara uymamazlık, bilim insanlarını dinlememek soncu nice canlar kaybetmedik mi? Ettik, ders çıkarsaydık; ibret alsaydık bu kadar can kaybeder miydik? Eskisinden de beter; Kocaeli/Gölcük, İstanbul, Yalova, Sakarya depremlerindeki kadar bile hazırlıklı olamadık. Depremden önce alınması gereken önlemleri alamadığımız gibi sonrasında da tam anlamıyla sınıfta kaldık. MSB Hulusi Akar, ‘Depremden 5 dakika sonra ordu müdahaleye hazır oldu’ diyor. Hazır asker neden kışlada bekledi de hemen alanlara gitmedi?
İlgili kurumlar deprem olunca ne yapılacağını deprem olmadan önce hesap eder, hazırlanır. Olunca düğmeye basar herkes ne yapacağını bildiği için gider işini yapar. Gel, gör ki deprem riskini azaltmak bir yana depremden sonra da ne yapılacağını bilen çıkmadı. Çadır, konteyner bile bulunamadı. Elde, avuçta ne varsa Suriyeli sığınmacılara seferber edildiği için depremle birlikte kurtarma ekipleri de enkaz altında kaldı. Geç de olsa en iyi uygulama koordinatör valilerin atanması ve geldikleri illerin imkanlarını deprem bölgesine akıtması oldu.