Ben bizzat yaşadığımı, kulaklarımla duyduğumu yazıyorum, 10 veya 15 sene önce de yazmıştım. Amaç geçmişin yaralarını kanatmak veya yeni yaralar açmak değil; amaç yaşananları olduğu gibi aktararak olay ve kişilerin olduğu gibi bilinmesini sağlamaktır.
Yazar Alper Aksoy, birkaç gün önce Necip Fazıl Kısakürek’in 1980 öncesi MHP’ye geçmek için 250 bin dolar istediğini, Merhum Başbuğ Alparslan Türkeş’in 200 bin dolar vermesi üzerine MHP’ye geçtiğini, bu olaya da Ahmet Kabaklı ve Seyit Ahmet Arvasi’nin aracılık ettiğini yazdı. Yazılarında konuya yer vermeyen, yaşmayanları tanık göstermek hem etik değil hem de saygısızlıktır.
Seyid Ahmet Arvasi, Necip Fazıl Kısakürek’in yazılarından çok istifa ettiğini, karşılıklı sohbet etmenin kendisine nasip ve kendisi için şeref ve ona çok şey borçlu olduğunu, ağır şeker hastalığı nedeniyle vefatına yakın günlerinde yanında olduğunu, çok saygı duyduğunu belirtiyor.
Necip Fazıl Kısakürek 1975’lerde Ülkücülere konferans vermek üzere Ankara’ya gelecek. Bu tür organizasyonlar Ankara’da Yıldırım Beyazıt Öğrenci Yurdu (YBÖY)’nda organize edilirdi. MHP Gençlik Kolları Gen Başkanları ya yurdun bahçesindeki Veteriner Fakültesinden ya da YBÖY’dan olduğu için başka yurtların hatta teşkilatların MHP Gen Mer ile bağlantısı bizim yurt kadar güçlü değildi. Site öğrenci yurdu daha büyük olmasına rağmen Başbuğ'un özel seminerine en yüksek katılım bizim yurttan olurdu.
Konferans için yer aranıyordu. O zaman şimdiki gibi büyük salonlar yok. Devlet de salonlarını bize vermiyordu. Maltepe’de yol üstündeki Şato gazinosunun sahibi tanıdıktı, masalar kaldırılır, bitişik nizam sandalye dizilirse geniş bir salon olur diyerek önerdim. Kabul edildi. Hem yurtta hem de Ankara BÜD’de yöneticiydim, ilçe, semte ve lise teşkilatlanmasına bakıyordum.
Hem üniversite, hem lise, hem mahalle, hem de yurt bağlantım nedeniyle Kısakürek’e ev sahipliği görevi de bana yıkıldı. Kısakürek konferans saatinden biraz önce geldi, havadan, sudan konuştuk salona geçtik. Gazino ağzına kadar dolu, içerdeki kadar da dışarıda biriken vardı. Kızılay istikametine yol zar zor işliyordu.
Girişin tam karşısına izleyicilerin görebileceği platform üzerinde küçük bir kürsüde Kısakürek oturunca ben de yanında ayakta durduğumda aynı boyda, herkesi görebilecek şekilde konuşlandık. Görebilecek dedim, ama 15 dakika sonra yeterince havalandırma olmadığı için, sigara dumanından arka sıralar görülmez oldu. Kısakürek'in sigarası, içse de içmese de devamlı yanıyordu.
Salona girişte alkışlanmasına tepki gösterdi, ‘Ne konuşacağımı bilmeden, nasıl alkışlarsınız? Az sonra da yuhalarsınız. Ülkücü yağcı olmaz’ gibi bir şeyler söyledi onu da alkışladılar. Ben kitaplarınızı okuduk, iyi şeyler söyleceğinizi biliyoruz desem de pek tatmin olmadı.
Kürsünün önünde birkaç resmi polis merakla dinlerken onlar da fırçadan nasibini aldı. ‘Yeterince sivil polis yokmuş gibi, önümde dikiliyor, moralimi bozuyorsunuz’ şeklinde uyarınca polisler kalabalığa karışarak arkalara gitti.
Tevfik Fikret’in oğlu Halük, Mehmet Akif’in Sahabe Asım gibi Kısa Kürek’in de ‘Büyük Doğu olarak isimlendirdiği ‘Otantik; milli ve yerli değerleri koruyarak modernleşmeyi esas alan’ bir gençlik ideali vardı.bunu anlatmaya çalıştı. Sorulu cevaplı, olaysız; Fazıl da gelenler de memnun şekilde konferansı bitirdik.
Konferanstan sonra yemekte bu proje üzerinde konuştuk. Fazıl, Ülkücüleri çok övdü. Tam o zamanlar cisim olarak görülmese de çok az da olsa isim olarak ‘Milli Görüş; Akıncı Gençlik’ ten söz ediliyordu. Hem Ülkücülerin hem de Komünistlerin hakim olduğu okullara gidebiliyorlardı.
Aynı yıl Yüksek Öğrenim Konseyi olarak İstanbul'daki üniversite gençliğinin sorunlarını belirleyip başbakana sunmak için bir otobüs arkadaşla İstanbul'a gittik. çalışmaları tamamlayıp döneceğimiz gün Edirnekapı Öğrenci yurdunda bir seramoni düzenlediler. Yemekhanede 'Necip Fazıl yazar, o okur' diye anons edildi. Soluk kahverengi tonlarında, ne kontras, ne kombinasyon sağlayan uyumsuz kıyafetli gariban birisi geldi 'Sakarya' şiirini okudu. O kadar güzel okudu ki sonunda 'Ayağa kalk Sakarya' dediği zaman ilk sırada oturan Ankara'dan gelen biz; 35 kişi de dahil olmak üzere tüm salon aynı anda ayağa kalktık.
Yer dar mevzu geniş; başka zaman ayrıntıları tekrar yazarım. Fazıl, ağzındaki baklayı çıkardı. Ben Ülkücülerle Akıncı gençliği birleştirerek hayalimdeki Büyük Doğu’ypu gerçekleştirmek için Milli selamet Partisi (MSP)’nde siyaset yapmayı planlıyorum dedi. ‘Hayalinizi gerçekleştirecekseniz, yeriniz MHP olmalı, yüzde birle yüzde 99’a hükmedemezsiniz’ dedim.
Bu konferanstan sonra hayalimin gerçekleşeceğine inancım katlandı en kısa sürede MSP’ye gireceğim dedi ve girdi. Kısa bir süre sonra; 6 ay olabilir; ‘Ben petrol arıyordum. MSP’de bulduğum da siyahtı, ancak yanılmışım; petrol değil; lağım suyuydu’ diyerek MSP’den istifa etti ve MHP’ye geçti, bir yıl sonra da MHP’den de istifa etti.
D.PERİNÇEK BAHÇELİ’ YE NEDEN ‘YOLDAŞ’ DEDİ
MHP Gen Bşk Bahçeli’ye ‘Yoldaş’ diyen Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, tuhaf açıklamalar yaptı; MHP ile dış ve güvenlik politikalarında neredeyse yüzde yüze yakın düşünüyoruz... AK Parti’den daha tutarlı ve kararlı yanları var. Biz bundan çok büyük bir sevinç duyuyoruz. Yunus Emre’nin ve Hacı Bektaş Veli’nin Türkçesi ile söylersem, Bahçeli yoldaş. Stalin’in, Lenin’in tabiri ile söylerseniz yoldaş değil. Yoldaş kavramı Lenin, Stalin’den çok eski’ dedi.