MEB Mahmut Özer’in Samsun’daki son açıklaması ‘Köy okullarının yeniden açılacağı’ şekilde medyada yer aldı. Keşke açılsa! Bugün yaşadığımız ekonomik, ahlaki çöküntünün önemli sebeplerinden biri köy okullarının kapatılması, köylerin karanlığa; cehalete terk edilmesidir. Karanlıkta insanlar değil; yarasalar görür.
İkinci kez gelen Bakan Özer’in iki ay önce Samsun ziyareti sırasında gündeme getirdiği ve ‘Pilot bölge’ olarak ilk kez Samsun’da başlatılacak olan köy okullarının rehabilitasyonu ve kullanımını projesi kısa sürede hayata geçirildi.
Atıl durumda; kapalı köy/mahalle okul bina ve lojmanlarının onarılarak eğitsel ve sosyal alanlara dönüştürülmesi, kadınlara yönelik kursların açılacağı Halk Eğitim Merkezi, ana sınıfı, Kur'an kursu, köy kütüphanesi, sosyal etkinlik merkezi ve yaz kampı olarak yeniden vatandaşlara hizmet sunması kararlaştırılmıştı.
Bakanın açıklamasında ve alınan kararlarda; Kuran kursu, sosyal etkinlik, yaz kampı ve benzeri etkinlikler var ancak okul yok! Binaların değişik etkinlikler için açılması ‘okulların açılması’ olarak kamuoyuna duyuruldu.
Köye dönüş teşvik edilmeli. Bunun için ilk yapılması gereken köy okullarının açılması, işlenmeyen arazilerin yüksek vergilerle ya işlenmeye zorlanması ya da işlemeyenden alınması, kamu arazilerinin işleyenlere ücretsiz verilmesi ve desteklenmesi sağlanmalıdır.
8 yıl önceki uyarılarım dikkate alınsaydı bugün ne enflasyon ne hayat pahalılığı ne cinayetler bu kadar yükselir ne de vatandaşlarımız gidecek ülke arardı.
14 Mart 2015’teki yazım:
BBB Yusuf Ziya Yılmaz,’ Bazı ilçelerde ve köylerde tarımsal ekonomi diye bir şey kalmadı. Köylere girdiğinizde in cin top oynuyor. Tavuk sesi, köpek havlaması gelmiyor, geceleri ışık bile yanmıyor. Köylerde bu kadar nüfus gerilemesi var. Atatürk, ‘Köylü milletin efendisidir’ demişti. Başkan Yılmaz’ın da söylediği gibi artık milletin efendisi yok. Taş yerinde ağırdır. Köyünde efendi olanlar, şimdi şehrin varoşlarında varlık yokluk savaşı veriyor.
Ulaşım sorunu köyü gidilemez hale getirdi.
Başkan Yılmaz, başkanlığının ilk 20 yılında bu acı tabloyu yaşamamak için ne yaptı? Ulaşım ücretlerini astronomik olarak artırdı. Köyden gelen dolmuşların şehre girmesini engelledi. Böylece biraz sebze, tavuk, yumurta, yoğurt, süt, tereyağı üretip satanların da kazancı yol parasına gitti. Başkanın uygulamaları son köylülerin de şehre gelmesine neden oldu. Artık bu ulaşım ücretleriyle köye gidip, gelmek imkânsız hale geldi.
Olayların sonuçlarına feryat etmek, gözyaşı dökmek, gideni geri getirmez. Köyün terk ediliş sebepleri, ortadan kaldırılmalı. İstediğiniz sonuçların olması için, o sonuçların doğuracak sebepleri oluşturmak gerekir. Köy hayatı cazip hale getirilmediği sürece herkes şehire gitme ihtiyacı hissedecek.
Köyler oy deposu
Köylü nüfusu oy deposu olarak gören iktidarlar, köylüyü şehirlere taşıyarak şehirdeki oylarını artırsalar da köylüyü varoşlardaki iki göz gecekondularda sefil bir hayata mahkum ettiler.
Köy kültürüyle, şehirde üretmeden tüketen bu insanlar iki kültür arasında sıkışıp kaldı. Aile bağları zayıfladı. Dilleri, davranışları değişti.
Çocuklar, yabancı oldukları şehir hayatının tehlikelerinden habersiz, korumasız bir şekilde istismarcıların eline düştü. Artık aileler çocuklarını, çocukları ailelerini tanıyamaz hale geldi. Aileler parçalandı.
‘TARIM KENTLERİ’
Rahmetli Alparslan Türkeş, köylünün, köyünde modern hayatın nimetlerinden yararlanabileceği; ‘Tarım Kentleri’ projesini 1960 yıllarda hazırlatmış ve kısmen de olsa ortağı olduğu koalisyon hükümetlerinde; toprak reformuyla 70’li yıllarda hayata geçirmişti.
Türkiye’nin geleceği veya geleceğin Türkiye’si için sürdürülebilir bu hayati projeyi Tahsin Ünal Kitaplaştırmıştı. Eğitim, sağlık v.b. gibi hizmetlerin, sinema, tiyatro gibi sosyal ihtiyaçların köylünün ayağına getirilerek, şehir standartlarında bir hayatı köyde yaşaması sağlanıyordu.
Büyük oranda ürettiğini yiyen köylü, milli ve manevi değerlerine bağlı bir şekilde aile bütünlüğünü koruyarak hayatını idame ettirebiliyordu.
Batıda yüzlerce yıla sığdırılabilen kentleşme, Türkiye’de 50 yıla ancak çarpık olarak sığdırıldı. Refahın kırsala taşınarak köylünün yeniden efendi olması sağlanmadığı sürece sorunlar giderek artacaktır. Bugün yaşananlar bile şartları oluşturulmamış yapay bir sükunettir.
Halka ‘ne gelirse gelsin, fark etmez. Kaybedecek bir şeyimiz yok’ dedirtilmek isteniyor. 8 yılda nerden nereye geldik? Haberlerin yarısı vahşi cinayet; halk geleceğinden umudunu kesmeye başladı, umudunu kaybeden her şeyini kaybeder, her şeyini kaybedenin ne yapacağı ön görülemez. Bu durum sadece beceriksizlikle izah edilemez, organize proje olabilir. Siyaset yapan herkes konuyu dikkate almalıdır.