Okuldaki ikinci ayımda, hocamız testsorularını dağıttı.
Ben okulun en iyi öğrencilerinden biriydim. Son soruya kadar soluk almadangeldim ve orada çakıldım kaldım.
Son soru şöyleydi :
'Her gün okulu temizleyen hademe kadının adı nedir ?'
Bu her halde bir çeşit şaka olmalıydı. Kadını, yerleri silerken, hemen her güngörüyordum.
Uzun boylu, siyah saçlı bir kadındı. 50'lerinde falan olmalıydı.
Ama adınınerden bilecektim ki !
Ama adınınerden bilecektim ki !
Son soruyu yanıtsız bırakıp kağıdı teslim ettim.
Süre biterken bir öğrenci, son sorunun test
sonuçlarına dahil olup olmadığını sordu.
'Tabii, dahil' dedi, Hocamız...
'İş yaşamınız boyunca insanlarla karşılaşacaksınız.Hepsi birbirinden farklıinsanlar. Ama hepsi sizin ilginiz ve dikkatinizi hak eden insanlar bunlar.
Onlara sadece gülümsemeniz ve 'Merhaba' demeniz gerekse bile...'
Bu dersi hayatim boyunca unutmadım.
Hademenin adını da...
Dorothy idi.
******
Bir gece vakit gece-yarısına doğru Alabama Otoyolunun (ABD)kenarında duran bir zenci kadın gördüm.
Bardaktan boşanırca yağan yağmura rağmen, bozulan arabasının dışında duruyor vedikkati çekmeye çalışıyordu. Geçen her arabaya el sallıyordu. Yanında durdum.60'li yıllarda bir beyazın bir zenciye, hem de Alabama'da, yardıma kalkışmasıpek olağan şeylerden değildi.
Onu kente kadar götürdüm. Bir taksi durağına bıraktım. Ayrılırken ille deadresimi istedi, verdim.
Bir hafta sonra, kapım çalındı.
Muazzam bir konsol televizyon indiriyordu adamlar. Bir de not ekliydi, armağanda...
'Gecen gece otoyolda bana yardımınıza teşekkür ederim. O korkunç yağmur sadeceelbiselerimi değil, ruhumu da sırılsıklam etmişti. Kendime güvenimi yitirmeküzereydim, siz çıka geldiniz. Sizin sayenizde ölmekte olan kocamın yatağınınbaşucuna zamanında ulaşmayı başardım. Biraz sonra son nefesini verdi.
Tanrı bana yardım eden sizi ve başkalarına karşılık beklemeksizin yardim edenherkesi kutsasın...(Allah (c.c.) razı olsun)
En İyi Dileklerimle,
Bayan Nat King Cole.'
Size hizmet edenleri hep hatırlayın...
Bir pastanın üç otuz paraya satıldığı günlerde 10 yaşında birçocuk pastaneye girdi. Garson kız hemen koştu...
Çocuk sordu:
'Çikolatalı pasta kaç para ?'
'50 Cent.'
Çocuk cebinden çıkardığı bozukları saydı. Bir daha sordu:
'Peki, Dondurma Ne Kadar ?'
'35 Cent.' dedi garson kız, sabırsızlıkla.
Dükkanda yığınla müşteri vardı ve kız hepsine tek başına koşuşturuyordu.Buçocukla daha ne kadar vakit geçirebilirdi ki...
Ç ocuk parasını bir daha saydı ve
'Bir dondurma alabilir miyim, lütfen ?' dedi.
Kız dondurmayı getirdi.
Fişi tabağın kenarına koydu ve öteki masaya
koştu. Çocuk dondurmasını bitirdi. Fişi kasaya ödedi. Garson kız masayıtemizlemek üzere geldiğinde, gözleri doldu birden..Masayı sanki akan gözyaşları temizleyecekti.
Bos dondurma tabağının yanında çocuğun bıraktığı15 Cent'lik bahşiş duruyordu..
Yolumuzdaki engeller...
Eski zamanlarda bir kral, saraya gelen yolun Üzerinekocaman bir kaya koydurmuş, kendisi de pencereye oturmuştu. Bakalım nelerolacak diye gözlüyor...
Ülkenin en zengin tüccarları en güçlü kervancıları, saray görevlileri birerbirer geldiler, sabahtan öğlene kadar hepsi kayanın etrafından dolaşıp sarayagirdiler. Pek çoğu kralı yüksek sesle eleştirdi. Halkından bu kadar vergialıyor, ama yolları temiz tutamıyordu.
Sonunda bir köylü çıkageldi. Saraya meyve ve sebze getiriyordu.
Sırtındaki küfeyi yere indirdi, iki eli ile kayaya sarıldı ve ıkına sıkınaitmeye başladı. Kan ter içinde kaldı ama, sonunda, kayayı da yolun kenarınaçekti. Tam küfesini yeniden sırtına almak üzereydi ki, kayanın eski yerinde birkesenin durduğunu gördü.
Açtı... Kese altın doluydu. Bir de kralın notu vardı içinde...
'Bu altınlar kayayı yoldan çeken kişiye aittir.' diyordu kral.
Köylü, bugün dahi pek çoğumuzun farkında olmadığı bir ders almıştı.
'Her engel, yasam koşullarınızı daha iyileştirecek bir fırsattır.'
Kardeşlik hukuku
Yillar önce hastanede çalışırken, ağır hasta bir kız getirdiler.Tek yaşam sansı, beş yaşındaki kardeşinden acil kan nakli idi. Küçük oğlan aynıhastalıktan mucizevi bir şekilde kurtulmuş ve kanında o hastalığın mikroplarınıyok eden antikorlar oluşmuştu.
Doktor durumu beş yaşındaki oğlana anlattı ve ablasına kan verip vermeyeceğinisordu. Küçük çocuk bir an duraksadı. Sonra derin bir nefes aldı ve 'Eğer kurtulacaksa,veririm kanımı' dedi. Kan nakli yapılırken, ablasının gözlerinin içine bakıyorve gülümsüyordu.
Kızın yanaklarına yeniden renk gelmeye başlamıştı, ama küçük çocuğun yüzü degiderek soluyordu...
Gülümsemesi de yok oldu. Titreyen bir sesle doktora sordu :
'Hemen mi öleceğim ?'
Ufaklık, doktoru yanlış anlamıştı, ablasına vücudundaki bütün kanı verip,öleceğini düşünüyordu.