İlk atandığı yerde bir hafta bile kalmadan İstanbul’a atanan savcı Türkşad Kunthan Uçuk, gazeteci Sedef Kabaş’ı gece yarısı gözaltına alarak hazırladığı iddianameyle cezaevine gönderdi. Ardından Şarkıcı Gülşen'i konuşmasından 4 ay sonra 'halkı kin ve düşmanlığa tahrik' iddiasıyla polis gözetiminde adliyeye çağırdı, tutuklama talebiyle Sulh Ceza Hakimliğine sevk ederek tutuklattırdı.
Tüm bunlardan sonra da durmadı ve yaptı yapacağını; Prof. Dr. Celal Şengör'ü 23 Mayısta bir televizyon programında kısaca ‘tarihte peygamber yok, dinler uydurma’ ifadelerinden dolayı 'dini değerleri alenen aşağılama' iddiasıyla ifadeye çağırdı.
Savcı,10 gün içinde gelip ifade verecek olan Şengör hakkında dava açarsa ki açacağa benziyor. Kendini kadı, tarihçi, ilahiyatçı, teolog yerine koyacak bildik yöntemleriyle bunak bir ateisti ya mahküm edip Ortaçağ Engizisyon mahkemelerini günümüze taşıyacak ya da beraat ettirilerek adamın sözleri mahkeme kararıyla onaylanacak.
Bundan sonra ‘Dreyfus Davası’nın lafı bile edilmez, tozlu raflarda kalır, yerini bu dava alır. Dünyanın her yerinde ‘Şengör Davası’ konuşulur; Hristiyan, Yahudi, Müslüman, Ateist, Deist herkesin gözü İstanbul’a bu davaya çevrilir.
‘ŞENGÖR DAVASI’ YARGININ DEĞİL;
UZMANLARIN MESELESİDİR!
Gülşen’de olduğu gibi; Şengör’de de geç kalındı, ancak yargılama için değil; bu defa konunun uzmanları tarafından tartışılmasında geç kalındı. Bu konu hakim savcıların karar vereceği bir konu değil; ilahiyatçıların, teologların, sözde değil; özde din alimlerinin ve tarihçilerin tartışıp bir karara varacağı konudur.
Peygamberlerin tarih kitaplarında olmaması onların olmadığını mı yoksa tarihin eksik olduğunu mu gösterir? Celal Şengör, TV’lerdeki her konunun uzmanlarından biri değil; dini konuların cahili bir ateisttir. Kendisi dinlere inanmadığını söylüyor. İnanmak zorunda da değil. İnanmadığı halde inandığını söylemek zorunda da değil.
Savcı Şengör’ün dinlerle ilgili kullandığı ifadeleri düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirip mealen ‘Ben bir söze bakarım söz mü diye bir de söyleyene bakarım adam mı?’ diyerek takipsizlik kararı vermelidir.
Dava açıp, tutuklama talep eder ve hakim serbest bırakırsa ki bırakması gerekir, Şengör’ün ifadelerin onaylanmış, mahkeme kararına dönüşmüş olur.
Ben o programı canlı izledim. İlahiyatçıların Şengör’ün iddialarını aydınlığa kavuşturmasını bekledim. Konuşmaları gereken zaman ve konuda konuşmayan, alanları olmayan konularda ahkam kesen başta ilahiyatçılar bu konuda söyleyecekleri bir şey yok ki bugüne kadar söylemediler ve konuyu yargıya havale ettiler. İlahiyatçılar Şengör için değil; savundukları dinler için taraf ve karşı tarafları ikna edecek şekilde konuyu bugüne kadar açıklığa kavuşturmalıydılar, çünkü bunun için maaş alıyorlar.
İ.KAHRAMAN’DAN F.ALTAYLI’YA DAVA
Kurtuluş Savaşı’nı inkar eden TBMM Eski Bşk İsmail Kahraman da Gazeteci Fatih Altaylı’ya hakaret davası açtı. Bu dava Altaylı’nın yargılanmasından çok, Kadir Mısıroğlu düşüncesindeki Atatürk ve Kurutuluş Savaşı karşıtlarının tezlerini yargı önünde savunup savunamayacaklarını ve devleti yönetenlerin tarafını göstermesi açısından önemli bir dava olacaktır. İ.K. ‘Yunanlar alacaklarını aldıkları için mi denize döküldükleri için mi gittiler?’ mahkemede bir anlatsın biz de dinleyelim.
KINAMA:
Samsun'un Atakum İlçesi'nde Aqua Park önündeki billboardlara asılan Atatürk fotoğraflarının yırtılmasını kınıyor, çirkin saldırıyı yapanların en kısa sürede yakalanarak, gerekenin yapılmasını yetkililerden bekliyorum.