Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Rektörü Prof. Dr. Hüseyin AKAN, gazetemizde katıldığı kahvaltıda değişik konulardaki görüşlerini açıklarken, Haziran ayında yapılacak rektörlük seçimlerinde tekrar aday olacağının işaretlerini verdi.
Rektör Akan, döneminde yapılan fiziki ve teknik yatırımları, bilimsel çalışmaları anlattı. Yeniden aday olup olmayacağını sorduğum da siyasetçilerin, “Halkın yoğun istek ve baskısı karşısında görevden kaçamazdım” dediği gibi; Akan da akademisyen arkadaşlarının talebine hayır diyemeyeceğini söyledi. OMÜ’lü akademisyenlerin böyle bir talebinin olup olmadığı sorusuna ise ‘Bu tür değerlendirmeler için zamanın erken olduğunu belirtti. Aslında zaman çok erken değil, rektör adayları yağmur sonrası biten mantarlar gibi birden bire çıkmıyor. Birçok dengeler ve hassas oluşumlar, stratejik dengeler; fırsat ve tehditler kulislerde tartışılarak adaylar destekleniyor veya adaylara karşı çıkılıyor. Rektörü belirleyecek tek unsur oy çokluğu olmasa da, oy çokluğu YÖK ve Cumhurbaşkanlığı’nın işini kolaylaştırır, rektörün seçim sonrası elini güçlendirir.
‘Tam gün yasası ‘ nedeniyle muayenehanelerde çalışamadıkları için üniversitelerden ayrılan
doktorları yeri doldurulamaz boşluklar yarattığı ve sağlık hizmetlerinin aksamasına neden olduğu iddia edilse de; Rektör Akan OMÜ Tıp Fakültesi’nden ‘tam gün yasası’ nedeniyle ayrılan doktorların az olduğunu, sağlık hizmetlerinin sunulmasında bir eksikliğe neden olmadığını, yerlerinin doldurulduğunu ifade etti.
Akademik personelin maaşlarının yetersizliğine dikkat çeken Akan, nitelikli akademik personel alımında zorlanıldığını söyledi. Soru üzerine araştırma görevlilerinin tek başına derse girmediğini ve yakından denetliğini belirten Rektör Akan, üniversitenin bilimsel alanda dünya sıralamasında yerinin yükseldiğini özellikle OMÜ Ziraat Fak.’nin ilk 500’e girdiğini söyledi.
Bizim de zaman zaman gündeme getirdiğimiz ve Sayın Akan’ın da ifade ettiği gibi Türkiye’de ekonomik açıdan en mağdur kesimi henüz profesör olamamış akademik personel; araştırma görevlisi, yardımcı doçentler, ve doçentler oluşturuyor. Yetiştirdikleri kişilerden daha az maaş alan akademik personel hükümet tarafından üvey evlat muamelesi görüyor.
Yargıtay Eski başkanlarından Bekir Sami Selçuk’un’ Hakimler vicdanlarıyla cüzdanları arasında sıkışmış, karar vermekte zorlanıyor’ dedikten sonra yargı mensuplarının maaşlarında ciddi artışlar yapılarak, hayat standartları yükseltildi. Hatta zamanın Adalet Bakanı Cemil Çiçek, AKP aleyhine kararlardan yakınırken ‘Biz hakimlere çok zam yaptık, neden böyle karar veriyorlar’ demişti. Akademik personel açlık sınırındaki bir ücretle hem hayatını idame ettiriyor, hem de bilimsel çalışma yapıyor. Göz olanı akıl olacağı görür; akademik personelin de vicdanlarıyla cüzdanları arasında sıkışması mı bekleniyor?
Akademik personel SOS veriyor. Yetkililer akademik personelin durumunu görmüyor, sesini duymuyor mu? Onlar göz yaşlarını içine akıtıyor, onların feryatlarını yalnız onlar duyarsa ülkenin geleceği karanlığa gömülecektir. Çünkü geleceği onlar aydınlatıyor, onlar geleceğin Türkiye’si, Türkiye’nin geleceğidir. Dünyaya yön verenler,’ Fabrikalarımı, tesislerimi, makinelerimi alın; önemli değil yetişmiş elemanlarımla yenilerine sahip olurum. Ancak yetişmiş elemanlarıma dokunmayın, onlarsız ben hiçim’ diyor. Olacaksak akademik personelle olacağız, akademik personel olmazsa biz de olmayacağız! ‘Olmak, ya da olmamak’, tercih sizin!