Pazar günü bu keyifsiz konuyu ele almamın sebebi var. Irak’tan gelen ailenin 20 günlük bebeği Ahmed’in bir ay kadar önce açlıktan ölmesi Samsun’u derin üzüntüye boğmuştu. Tekkeköy’de daha önce açlıktan mı aç mı öldüğü tartışılan bebekten sonra bu ikinci vaka Samsunluların darda ve zorda olanlara karşı tutumlarını; duyarlılıklarını yeniden gözden geçirmesine neden oldu.
Ahmed’in vefatının, üyeleri tarafından TÜRK EĞİTİM SEN’e bildirilmesiyle Samsun’daki 700’ e yaklaşan Türkmen’in yürekler acısı durumu ortaya çıktı. Büyük bir çoğunluğu 10 yaş altında çocuklardan oluşan aileler, sağlıksız ortamlarda, ısıtılamayan evlerde, yataksız ve yorgansız, ekmeğe muhtaç bir şekilde yaşam sürdürdüğünü ben de gördüm. Durumun sosyal paylaşım sitelerinde duyurulmasıyla zamana karşı başladı.
Özellikle hanımlar, ‘1915’te Çanakkale’ye gönderilecek bir silah için, koklamaya doyamadığın yavrusunu satılığa çıkaran Pakistanlı annenin duyarlılığıyla yardıma koştu.
Yardımlaşma ve dayanışma sonucu tüm evlere aynı gece karınlarını doyuracak gıdalar, acil yerlere ısıtacak sobalar, yorgan ve battaniyeler ulaştırıldı. Gecenin ilerleyen saatlerinde açta, açıkta kimse kalmamıştı. Bir gün sonra da üyelerin duyarlılığı, yardımı zamanında yapmanın bilinciyle diğer tüm ihtiyaçlar karşılandı. Çamaşır makinesinden şofbenine, yazlığından kışlığına elbiseleri temin edildi.
Acil yardım gelmezse
Gıda maddeleri günlük tüketildiği için mevcut stoklar bitmek üzere. İmkanı olanlar yardım etmezse yeniden açlıkla karşı karşıya kalacaklar. Bu aileler Irak’ta yaptıkları işleri burada yapamıyorlar. Yollarda defalarca soyuldukları için, üzerlerindeki elbiseler dışında hiçbir şey getiremediler. Beslenme ve barınmaları duyarlı vatandaşların katkılarına bağlı. Arap, Yezidi (Ezidi), Süryanilere tanınan haklar Türkmenler’e tanınmıyor. Diğer milletlerden insanlar izinli, Türkmenler izinsiz olarak Türkiye’ye geldiği varsayıldığı için Türkmenler’in sağlık giderleri de karşılanmıyor. Yeni bir felaketle karşılaşmamak için acil yardım gerekli.
Mutlu ettiğiniz kadar mutlusunuz
Maide Suresi’nden ‘… Kim de (bir kişinin hayatını kurtarmak suretiyle) yaşatırsa bütün insanları yaşatmış gibi olur’. Yapacağınız katkılarla insanlığı yaşatacaksınız. Yediğiniz kadar kilolu, satın aldığınız kadar zengin; mutlu ettiğiniz kadar mutlu olursunuz. Sözde değil; özde sevgi için hikayemiz şöyle:
Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır? ’Bakin göstereyim’ demiş, ermiş. Önce sevgiyi dilden gerçeğe indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da derviş kaşıkları denilen bir metre boyunda kaşıklar. Ermiş bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz diye bir de şart koymuş. Peki demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan. Bunun üzerine şimdi demiş ermiş, sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe. Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. Buyrun deyince, her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, sonra karsısındaki kardeşine uzatarak içirmiş. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan.’ İşte’ demiş ermiş, 'Kim ki gerçek sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı, düşünürse, o aç kalacaktır. Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz. Şunu da unutmayın, gerçek pazarında alan değil, veren kazançtadır daima .