Cumhurbaşkanı/AkParti Gen Bşk Erdoğan kısa bir süre önce ‘Biz seçimi kazandığımızda mültecileri ülkelerine göndermeyeceğiz, kalacaklar’ açıklamasından sonra ‘Suriyeli kardeşlerimizin gönüllü ve onurlu geri dönüşü için elimizden gelen gayreti gösteriyoruz’ dedi.
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Gen Bşk Bahçeli, ‘Düzensiz göç sessiz istilaya dönüşüyor’ tezini eskiden beri savunuyor. Zafer Partisi Gen Bşk Ümit Özdağ ‘Sığınmacılar hemen gönderilsin’ kampanyası başlattığı için, ZP’ne nefret söylemi gerekçesiyle kapatılma davası açıldı..
Kısa, orta ve uzun vadeli olarak Suriyeliler Türkiye’nin çocuklarımızın, torunlarımızın başına sardığımız en büyük tehlike ve tehdittir. Vatan ve millet de bir tarafa kendi eşinin, çocuğunun, torunun geleceği için mutlak suretle ‘sessiz istilayı’ durdurmalıyız.
Gelenlerin kim olduğunu kimse bilmiyor. Kendi verdikleri belgesiz, kaynağı doğrulanamayan bilgilerle Türkiye’de yaşıyorlar. Tehlikenin büyüklüğünü şu örnekten anlayabilirsiniz: İki Türk askerin yakılarak şehit edilmesi kararını veren sözde Kadı Türkiye’de kendi iş yerinde yakalandı. Böyle birisi bile Türkiye’ye gelmekten imtina etmemiş…
‘Sessiz istilaya’ dur demek zorundasınız. Çok şey kaybettik ancak geri dönülemeyecek yerde değiliz; bugün karşı olduğunuzu, istilacılara oy vermeyeceğinizi yüksek sesle söyleyerek engelleyebileceğiniz istilayı yarın çocuklarınız, torunlarınız kanlarını, canlarını vererek engelleyemeyebilir.
Suriyelilerin Türkiye’ye gönderilmesi, Türkiye’nin Arap azınlık yaratılarak bölünmesi projesidir, Ukraynalıların gelmesiyle kıyaslanamaz! ‘Arap Baharı’ olarak sunulan Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)’nin Türkiye ayağı da Suriyeli sığınmacılardır.
Daha Arap Baharı başlamadan Suriye sınırındaki mayınlar, sığınmacıların Türkiye’ye elini kolunu sallayarak girebilmesi için söküldü. Bunca para harcayarak bin km ye yakın duvar örecektik de mayınlar neden söküldü? Hem de TBMM’den geçip, Resmi gazetede yayımlanan anlaşma Anayasa Mahkemesi tarafından iptal etmeseydi, mayınların sökülmesi karşılığında Suriye sınırındaki topraklar, İsrail’e ‘49 YILLIĞINA’ verilecekti.
Suriye haritalarında Hatay Suriye’nin ili olarak gösteriliyor. Türkiye dışında hiçbir ülkenin toprağı başka devletlerin sınırında gösterilmiyor. Bu nedenle sığınmacılar başka hiçbir ülkede Türkiye kadar büyük tehdit oluşturamaz. Araplar mülteci olur veya vatandaşlık alırsa Referandumla Türkiye’ye katılan Hatay, başka bir Referandumla Türkiye’den koparak Suriye’ye katılabilir.
Aynel Arap (Arap Bahar) isminden de anlaşılacağı üzere bir Arap yerleşim merkezi olduğu halde oradaki Araplar Türkiye’ye geldi, yerlerine nüfus yokluğundan PKK’nın türevleri PYD ve uzantıları yerleşti ve ismi Kobani’ye çevrildi. Sınırımızdaki yerleşim yerleri PKK’nın eline geçti.
Türkiye Suriye’ye müdahale edene kadar, Kürtler Suriye’de vatandaş bile değildi; okula gidemez, pasaport alamaz, devletle iş yapamaz, kimliksiz hatta kişiliksiz bir yaşam sürüyordu. IŞİD’le Mehmetçik savaştı, PKK ve uzantıları toprak, kişilik ve itibar kazandı, ABD ve Avrupa’dan milyarlarca dolarlık silah ve askeri destek aldı.
Can güvenliği tehlikesiyle ülkesini terk eden sığınmacı ilk ulaştığı ülkede kalmak ve o ülkenin kurallarına uymak zorundadır. Türkiye’ye komşu olmayan başta Afganlar olmak üzere diğer tüm yabancı ülkelerden gelenlerin sığınma hakları yoktur.
Afganlar, Afganistan’dan İran’a geçtiklerinde sığınmacıdırlar. İran’da can güvenlikleri tehlikede olmadığı için artık Türkiye için sığınmacı olamazlar, Türkiye’ye giremezler. Yakalanan Afganlı gencin ‘sınırlarınızı koruyun’ dediği gibi sınırlarımızı koruyamıyoruz.
Suriyeliler, Suriye’ye gidip gelebildiklerine göre; onlarında Suriye’de ‘can güvenliği tehlikesi kalmamış’ demektir ki artık onlar da sığınmacı olamazlar. Sığınmacı olmayan yabancıların memleketlerine gönderilmesine ne hukuki ne de uluslararası sözleşmeler nezdinde bir engel vardır. Gönderilemeyeceği iddiaları açık ve seçik yalandır.
Türkiye’deki Suriyeliler mağdur mu mağrur mu? Sığınmacılar sığınmacı gibi davranmıyor, aksine kendilerini mağrur görüyor. Uluslararası kuruluşları; özellikle de ABD ve Avrupa’yı arkalarında hissediyor. Kendilerini önemsiyor, her fırsatta büyükleniyor veya büyüklenme belirtisi gösteriyor. Hem şiddet olaylarına karışıyor hem de güvenlik kuvvetlerine saldırabiliyor, devlet dairelerinin camını, çerçevesini kırabiliyorlar.
Dış güçler tarafından kullanılmaya hazır pimi çekilmiş bomba gibi tehlike saçıyorlar. Karıştıkları olaylar kayıt edilmediği, örtbas edildiği halde azımsanmayacak kadar asayiş olaylarına karışıyorlar. Orta ve uzun vade bir tarafa kısa vadede de tehlike oluşturuyorlar. Kartopunun yuvarlanarak çığa dönüşmesi, durgun suya atılan taşın meydana getirdiği halkaların giderek tüm suyu kaplaması gibi, Batı’nın desteğiyle Türkiye’nin her tarafı işgal edilebilir. Zaman ne uyuyanların uyanmasını ne uyanıkların harekete geçmesini bekler. Gelecek de bir gün gelecektir.