‘Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye’ kitaplarının yazarı Pr Dr Stanford Shaw, 2. Dünya Savaşı sırasında ABD’de vatandaşların et bulamadığını, sakatat yemek zorunda kaldığını söylüyor. Sakatat yemediği zamanlar annesinin kendisine ‘Türklerin aç bırakarak öldürdüğü Ermenileri düşün! Yemesen açlıktan ölürsün!’ dediğini, annesinin hiçbir Ermeni tanımadığını, annesinin neden böyle söylediğinden yola çıkarak, konuyu araştırdığını belirtiyor.
Türkiye’den İsmet ve Erdal İnönü, Süleyman Demirel, Toktamış Ateş v.b. gibiler başta olmak üzere siyasetçi ve tarihçilerle görüştü. Yazılı kitapları inceledi. İlkokuldan üniversiteye hiçbir kademede ‘Ermeni’ kelimesine rastlamadı.
Kadir Mısıroğlu’nun ‘Ermeni mezalimi’ adlı bilimsel özelliği olmayan kitabından başka yazılı bir eser, kitap, belge yoktu. Alparslan Türkeş dışında; siyasiler de tarihçiler de aydınlar da Ermeni meselesi hakkında bir şey bilmiyordu. Bunları Shaw söylüyor ve yazıyor. İki binli yılların başlarında Shaw’ın bu konuda birçok videosu vardı, şimdi yok.
Shaw, Türkiye, Mısır, Macaristan, izin verildiği kadarıyla Ermenistan arşivlerini inceledi. Stanford Show’a göre Ermeniler döktükleri kanda boğuldular. Zamanın yetkilileri, ilerde Türk milletinin bu olaylardan sorumlu tutulmaması için gönüllü olarak yargılandılar ve beraat ettiler. Soykırım bir tarafa sorumlu bile tutulmadılar. Kapanmış bir konuda hukuken de dava açılamaz.
ABD, Almanlara karşı 1. Dünya Savaşı’na girmeye ikna edilemeyince, Osmanlı’ya karşı ‘Soykırım’ yalanıyla ikna yolu denendi. Zamanın ünlü edebiyatçı, şair, yazar, sanatçı, oyuncu, siyasetçi v.b. dünya çapında kabul görmüş kişilere yüksek ücretler ödenerek Osmanlı’nın Ermenilere karşı insanlık suçu işlediğini konu alan yazılar yazdırıldı, konferanslar verdirildi, oyunlar sahnelendi, kiliselerde ayinler düzenlendi her çeşit kara propaganda yapıldı.
‘Soykırım’ yalanıyla oluşturulan kamuoyu baskısı sonuç verdi, ABD savaşa sonradan dahil oldu, İngiltere ve Fransa’nın yanında savaşa sokuldu. Soykırım yalanı kayıtlarda, anılarda, kitaplarda olduğu gibi kaldı, hiçbir zaman düzeltilmedi.
Amerikan halkı hala bu kitaplarla yetişiyor, Türk’ü açlıkla insanları ölüme mahküm eden millet olarak hatırlıyor, tanıyor, tanıtılıyor. Bizim diplomatlarımız en yüksek maaşı almalarına rağmen Türkiye ve Türk milletini temsil edemiyor veya Türk düşmanı oldukları için, kasıtlı olarak etmiyor.
Batı’nın yalan rüzgarıyla Ermeni saldırıları yeniden hortladı; 70’li ve 80’li yıllarda 35 Türk diplomatı ve yakınları Ermeni terör örgütü ASALA tarafından katledildi. Doğu Anadolu bölgesinde altı il, tazminat talebi ve soykırım iddiaları ABD ve AB destekli olarak sürdü gitti… Daha önceleri ‘büyük felaket’ olarak tanımlanan olaylar Ahlaksız Biden’le birlikte son iki yıldır ‘soykırım’ olarak ifade edilmeye başlandı.
Başbakan Erdoğan sözde Ermeni soykırımını anma günü olarak kabul edilen 24 Nisan’dan bir gün önce Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın kutlandığı gün 23 Nisan 2014’te yaptığı açıklamada, "20. yüzyılın başında; I. Dünya Savaşı esnasında tehcir gibi gayr-ı insani sonuçlar doğuran hadiselerde hayatlarını kaybeden Ermenilerin huzur içinde yatmalarını diliyor, torunlarına taziyelerimizi iletiyoruz’ derken,
Zamanın Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, “Tehcir insanlık dışıdır. İttihat Terakki yapmıştır.” söyledi. Bu açıklamaların Türk Milletini rencide ettiğini ve batı başkentlerinin etkisiyle bu açıklamanın yapıldığı eleştiriler üzerine Dışişleri Bakanı Davutoğlu, ‘Türkiye baskılar altında açıklama yapmaz’ dedi.
HDP İstanbul Milletvekili Garo Paylan, ‘Ermeni Soykırımı'nın Tanınması, Soykırım Faillerinin İsimlerinin Kamusal Alandan Kaldırılması’ başlıklı kanun teklifini TBMM Başkanlığı'na verdi. Teklif iç tüzüğe aykırı bulunarak kendisine iade edildi.
Paylan '7 yıldır aynı teklifi veriyorum, böyle bir lince maruz kalmadım. Çünkü bu meseleler konuşulabiliyordu. Türkiye'de ve her yıl Cumhurbaşkanı'nın taziye dilediği bir konuyla ilgili benim tanımlamam bu şekilde oluyor.’ dedi.
Osmanlı ‘Soykırım’ mağduru olduğu halde ‘Soykırım suçlamasıyla’ karşı karşıya kalmasının dış sebeplerinin yanında yetersiz dış politikamız da sebeptir.
ABD’de, adına üniversite kurulan, burs verilen ABD başkanlarına siyasi danışmanlık yapan Pr Dr Stanford Shaw, ‘Ermeniler (1071 )Malazgirt Savaşı’ndan (1914) 1. Dünya Savaşı’na kadar Türklerin bağrında burunları bile kanamadan, dillerini konuşarak, dinlerini kendi kiliselerinde yaşayarak, devletin her kademesinde görev alarak bin yıla yakın bir süre “millet-i sadıka (sadık millet)” olarak, Türklerle birlikte yaşadılar’ diyor.
Başta Amerikan tarihçiler Shaw, Pr Dr Mc Carty ve Türk tarihçi Pr.Dr. Osman TURAN olmak üzere birçok tarihçiye göre Ermeniler, Osmanlı’da eli silah tutan herkesin cepheye gittiği, direnecek kimsenin olmadığı bir dönemde ayaklandılar, başta Doğu Anadolu ve Adana olmak üzere birçok ilde katliam yaptılar. Doğuda Rus, Adana’da Fransız askerlerinin desteğiyle bir buçuk milyon Türk’ü kısa bir sürede katlettiler bu olaylarda 600 bin civarında Ermeni de hayatını kaybetti.
Artık bir arada yaşayamayacakları anlaşılınca Bugünkü Ermenistan’a, Suriye ve İran’a göç etti. Göç sırasında da Ermenileri koruyan Türk askerler, birçok batılı kaynağa göre Ermeniler kadar iyi beslenmiyordu. ABD eski Başkanı Reagan’ın danışmanı Fein: “Beyaz Saray araştırma yaptı, 1. Dünya Savaşı’nda Ermenilerin Fransa ve Rusya’yla birlikte 2 milyon Müslüman Osmanlı’yı katlettiği ortaya çıktı. Ermenilere değil; Türklere soykırım yapıldı” dedi ve belgeleri ortaya koydu. Bu zorunlu göçler sırasında McCarty’e göre 5 milyon Osmanlı Türk’ü gördüğü kötü muamele, açlık ve yokluktan hayatını kaybetti. Ne vatandaşlar ne sözde entellektüeller ne siyasetçiler ne diplomatlar olan bitenden haberdar.