Türk Tabipler Birliği (TTB) Genel Kurulu, hekimin ‘din, milliyet, ırk, siyasi eğilim ya da toplumsal sınıf ayrımlarının göreviyle hastası arasına girmesine izin vermeyeceğine, insan hayatına kesinlikle saygı göstereceğine’ dair yeminini ayaklar altına aldı, Hipokrat’ın kemiklerini sızlattı.
1 Kasım 2014 günü Türk Tabipleri Birliği’nin, ‘Türkiye Tıp Ortamı, Sağlık Politikaları, Özlük Hakları, Doktorların Sorunları’ gündemli 65. Olağanüstü Genel Kurulu’nda 38 delegenin oyuyla ‘1 Kasım Kobani Günü’ kararı çıktı. Aynı karar Türkiye’yi kan denizine çeviren terör örgütü PKK ve türevleri tarafından alınmıştı.
TTB Genel Kurulu’nun 490 delegesinden 38’nin oyuyla karar çıktığına göre; kararı onaylayan delegeler toplam delege sayısının onda biri (%10’u) bile değil. Bu durum, bu kararın oldu bittiye getirilerek çıkarıldığın göstermiyor.
Uzmanlık gerektiren konuların görüşüleceği çağırıya rağmen, yönetim gündemdeki konular yerine tabiplikle bağdaşmayacak bir kararı genel kurula onaylatmıştır. Genel kurul aldığı kararla ilgili çağrı yapsaydı, katılan delegeler ve sayıları farklı dolayısıyla karar da olacaktı. Genel kurul da bu rezalete alet edilemeyecekti. Daha şimdiden kararı alan delegelerin sayısı kadar tabip odasından karara tepki geldi.
TTB bu karala silahlı propaganda yapan terör örgütünün mağdurlarının yanında değil; bizzat örgütün yanında yer almıştır. Bu durum ‘Hipokrat Yemini’yle de ulusal çıkarlarla da, meslek etiğiyle de bağdaşmaz. Hekim yaralının yaralanış sebebine göre muamele yapamaz. Her yaralıya aynı ilgiyi göstermek zorundadır.
TTB Genel Başkanı, haber merkezinden arkadaşlara, ‘Kararın, yönetim kurulu değil; genel kurul kararı olduğunu, saygı duymak gerektiğini’ söylüyor. ‘Elmanın içinde kurt görmekten, daha kötüsü yarım kurt görmektir’ çünkü yarısı yenmiştir. Genel kurul kararı olması, yönetim kurulu kararı olmasından daha vahimdir. Yönetimin, gündemde olmayan, ancak delegenin çoğunluğunu ilgilendiren bir konuyu az sayıda delegeye onaylatması ‘saygı duymak’ bir tarafa tıp etiği açısından da mide bulandırıcıdır. Doktorun, çatışan tarafların yaralılarına aynı ilgiyi göstermesi gerekmez mi? . Böyle bir kararı alan tabiplere Aynel Arap (Kobani)’ta yaralanan taraflar nasıl güvenecek? Bu kararı alanların hasta ayrımı yapmayacağına hastalar nasıl inanacak? Bu güveni vermeyenler nasıl doktorluk yapacak.?
Aslan kediye boğduruluyor.
Kurt kuzuya padişah olsa bu kadar adaletsiz davranmaz.
Peşmerge Türk askerinin gölgesinde Suriye'ye giriyor.
Barzani, Türk askeri olmasa, Peşmerge Suriye'ye giremezdi ' diyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu'nun sözde derin, gerçekte sığ politikaları sonucu Mehmetçiğin düştüğü duruma bakın!
Mehmetçik linç olma ihtimaline rağmen silah kullanamıyor, zırhlı araçların arkasına sığınıyor. Zırhlı araçlar, top arabaları sadece şehit cenazelerinde kullanılıyor.
50 yüz çakal devleti linç ediyor. Asker silahlı saldırıya uğruyor, arkadaşı şehit olan diğer asker silah kullanamıyor, her şeye rağmen kullanan olursa, silahı alınıp balistik incelemeye gönderiliyor, oradan da mahkemeye sevk ediliyor. İşgal altındaki bir ülkenin askerine bile bu durum reva görülmez.Kurt kuzuya padişah olsa bu kadar adaletsiz davranmaz, kedi şah olsa aslanı kediye boğdurmaz...
Kendi güvenliğini sağlayamayan güvenlik güçleri halkın can ve mal güvenliğini sağlayabilir mi? Bu durum bölgeyi PKK'nın insafına terk etmek değil midir? Askerle, devletle işbirliği yapan köy korucuları kaçırılıyor, işkence ediliyor ve bir ay sonra direğe asılarak infaz ediliyor, devlet sahip çıkmıyor. Devlet nerde diye soramıyoruz. Devlet Yüksek ovada kanlar içinde yerde, devlet PKK'nın çıkarları için seferde.
Bu Kürt sorunu mudur, terör sorunu mudur? Bir örgüt hem silahlı hem de siyasi propaganda yapabilir mi? Silahlı propaganda yapana karşı siyasi propaganda yapmak, silahlı propaganda yapanın amacına hizmet değil midir?