Bu tür maçlar sonrası yazı yazmak çok zordur.
Sosyal medyada gibi yazamazsın, eleştiremezsin, vurup kıramazsın.
Taraftarların paylaşımlarını gördükçe, hedefteki adam “Ertuğrul Sağlam…”
Üst üste 4 haftalık kaybın sonunda faturanın kime nasıl çıkacağı tartışılır, kırmızı kartlar çok su götürür, hakemlerin bize karşı gösterdiği cömertlik sabahlara kadar konuşulur ama!
İstanbulspor galibiyetinden sonra her şey bitmişçesine takınan takım içinde gerek teknik ekip gerekse de futbolcular nezdinde ayyuka çıkmış “uyumsuzluk, anlaşmazlık, bir vurdumduymazlık var.”
25 bin TL’lik primde bu maçı kurtarmadı.
Bugün eleştiriyorsun, yarın çıkacaklar, “Biz sözleştik, şöyle ruhluyuz, böyle kazanacaklar, vura vur gideceğiz” diyecekler…
Yine söylüyorum, “büyük lokma ye, büyük söz konuşma.”
Demek ki; terapiler işe yaramamış, aynı tas aynı hamam.
Kimse kimseyi kandırmaya çalışmasın, görünen köy kılavuz istemiyor.
Sürekli yanlış ata oynamaya devam…
Şımartılmış teknik ekip-scout-futbolcu grubunun eseriyle karşı karşıyayız.
Basına gelince “taktik”, taraftara kapat gelince “korona”
Kapalı kapılar ardında söz vermekle bu işler olmuyor, sahada oluyor sahada.
Şampiyonluğa inanmış yürekler sizi meşalelerle uğurlamış sonuç?
Fark oldu 5!
Altay hesapta yokken ensemizde, son dakikada milyonları olmayan, yokluklar içindeki Eskişehirli çocukların attığı golün ne değerli olduğunu gördük.
Onlardaki forma aşkı, arma aşkı işte…
Zirve hesabı yaparken, Giresun bir puana razıyken, elimizle verdik 3 puanı.
Futbol ise ‘zaten oynamıyoruz’ ne konuşalım…
Yazık, çok yazık..
Kartlar tartışılır bu ayrı bir konu ama gerçek olan var; Ümraniye maçında nasıl TFF masasında kaybettiysek, bugün de MHK nezdinde kaybetmeye devam ediyoruz.
Yani her alanda kaybeden bir Samsunspor var…
Bu nereye kadar böyle gider?