7 maçtır kaybetmeyen, farklı Denizlispor galibiyeti, rakiplerin puanları saçması…
Ve Samsunspor…
Yine final haftasında hüsran…
Ne zaman bu tür önümüze altı tepsiyle sunulan haftaları kazandık ki?
Nedenini bilmiyorum, her zaman elimizin tersiyle itiyoruz…
‘Final’ işini beceremiyoruz, fazla mı anlam yüklüyoruz onu da bilemedim.
Bugün kazanmak için ne yaptık?
O nasıl bir savunmaydı? Kırmızı kartta Nurullah ve Soner’in arasındaki anlaşmazlığı, ilk golde Soner’in rakibini izlemesi, kronik rahatsızlığımız kornerden gol ve sonrasında dağılmış bir orta saha ve defans arasına atılan bir topla sonuç hüsran…
Alp Tutar da “tutmayı” unuttu.
90 dakikada boyunca tel tel döküldük.
Yunus Emre’nin son dönemde dikkat çeken pas hataları, Yunus Emre ve Sheldon’un arkasına atılan toplar, Osman-Hasan’ın uyum sorunu…
Kırmızı karttan sonra Tallo mu oyundan alınmalıydı?
Tomane ve Yasin? Yine Fofana’ya bağlı oyun.
Rakipler bizi çözdü.
Bireysel yeteneklerin oyunundan takım oyununa dönmemiz gerekiyor.
Sahi bunun için de ‘Ne kadar ekmek, bu kadar köfte’ sözü aklıma geldi.
Elimizdeki mevcut kadrodan ‘yeni oyun sistemi’ çıkarmak soru işareti?
Ligin bitmesinde ne kaldı derken, daha “Play-Off var!”
Play-Off hattına yine çıkamadık, kazanırsak ilk 2 için ümitlenirken, “pirince giderken elimizdeki bulgurdan” da olduk.
Bir an önce yine hedefimizi “Play-Off” olarak güncelledikten sonra Ümraniye maçını unutmalıyız.
Önce Menemen maçını kazanmalı, sonrası öyle bir dönem bizi bekliyor ki; içerde dışarda sıkıntılı periyot.
Sonuç olarak;
Farklı Denizlispor galibiyeti sonrası öyle güzel tablo oluştu ki, “taraftarı tribünlere çekelim” derken, ilk final maçını kaybettik.
“Barışalım” derken, yine “küstürüyoruz.”
Nasıl olacak bu iş bilemedim?