Hayatı paylaşan çiftler arasında en çok bilinen sözlerden biri de şüphesiz ki “Hayat Müşterektir” prensibidir. Bu prensibi kabullenenler, yaşamlarını iyi ve kötü günde her türlü olumsuz şartlara rağmen müşterek sürdürmeyi göze almış olurlar. Özellikle inançlı bireylerde bu birliktelik dünya yaşamıyla sınırlı olmayıp, ölümötesi sonsuz yaşam boyutlarında da devamlılık arz edecektir. Bu noktada bireyler, gerek dünyevi gerekse uhrevi yaşam faaliyetlerinde iştirak düsturuyla hareket ederler. Verdiğimiz bu ilk örnek, aile yaşantısıyla ilgilidir. Daireyi biraz daha genişlettiğimizde sosyal yaşamda da aynı prensibin geçerli olduğunu görürüz. Eğitimden Sağlığa, Sanayiden Ticarete, Savunmadan Spora, İletişimden Medyaya ve Bilime kadar aklımıza gelebilecek tüm sektörlerde müşterek hareket kesinlikle söz konusu olmaktadır. Zira, hangi yapılanma içinde yer alırsa alsın bireyler ilgili oldukları pozisyonlarda bir ideal ve ülkü etrafında birleşerek yekvücut olmaktadırlar. Bu birliktelik bir bakıma yaşam sisteminin gerekliliğidir. Yaşam sistemindeki tüm birimler birbirleriyle ilişkili ve ilintili bir yapıya sahiptir. Canlı birimler içerisinde belki de birbirlerinden farkında olarak ya da olmayarak en çok etkilenen ve etkileşimde olan birim insandır. Bu etkileşim, taklidi düzeyden tahkiki düzeye kadar geniş bir skala arz eder.
İnsanlık âlemi, tarih boyunca müşterek noktaları tespit edebildiği nispette terakki etmiş ve adeta bir insanlık ailesi oluşturabilmiştir. Ne zaman ki egosunu, hırslarını ve ihtiraslarını ön plana çıkarmış o vakit değişik blokajlara ve kalıplarla kendi kendini hapsetmiştir. Yaşanmış tarihi tecrübeler bunun en güzel kanıtıdır.Çağımızın önemli fikir adamlarından Yaşar Nuri Öztürk’ün veciz tespitiyle “İnsanoğlu, bütün yollar insan gerçeğine çıkar demedikçe daha çok medeniyetin batışını izleyecektir.” Bu kaçınılmazdır. Bahsettiğimiz tarzdaki sapmalar hemen hemen her alanda açığa çıkabilmektedir. Gerek dünya siyasetine yön verme adına, gerekse inanç bazında insanlığı iyileştirme adına yapılan tüm faaliyetlerde bu yanlışlıkları fark edebiliriz. Buna mukabil aynı idealler için yola çıkıp insanlığı belirli müştereklerde birleştirme gayretinde olan ve bu noktada model teşkil edebilmiş örnekler de anımsanmayacak kadar çoktur.
Müşterek noktalarda buluşabilmek için öncelikle müşterek değerlerimizin tesis edilebilmesi büyük önem arz etmektedir. Bu değerlerin başında da değer kavramına gereken değerin verilebilmesi gelmektedir diyebiliriz. Çünkü özellikle günümüz dünyasında bu kavram oldukça basite indirgenebilmekte ve göz ardı edilebilmektedir. Örneğin, kendini değerli gören bazı topluluk ya da toplumlar kendilerinden olmayanları değersiz kabul ederek diğer toplumların nazarında değersiz konuma düşebilmektedirler. (Beni İsrail örneğinde olduğu gibi). Dolayısıyla asıl değerli olan insana ve insanlığa değer verebilme erdemini gösterebilmektir kimseyi ayırt etmeksizin. Farklılıkların, farklı oluş ve oluşumlardaki zenginliği müşahede için yaratıcı düzen tarafından oluşturulduğunu fark edebilmeliyiz kanımca. Evrenselliğe açılabilmenin belki de ilk şartı bu farkındalığı yakalayabilmektir.
Müşterek noktalarımıza ise bir çok örnek verebiliriz. Örneğin öncelikle hepimizin insan oluşu bir müşterek noktadır. Hayati unsur olan havayı soluyor oluşumuz bir müşterek noktadır. Yaşadığımız Ülkemiz bir müşterek noktadır. Öyle veya böyle inandığımız kutsal değerler bir müşterek noktadır. Konuştuğumuz dil bir müşterek noktadır. Üzerinde yaşadığımız dünyamız bir müşterek noktadır. Yaşamın bizler için sonsuzluk arz etmesi ve aynı akıbete doğru uzun ince bir yolda seyir halinde oluşumuz bir müşterek noktamızdır.Kısacası insanlık olarak müşterek değerlerimizi elbirliğiyle yaşatmak için gayret göstermeliyiz.