MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin, TBMM'de DEM gurubuna uzattığı elle başlayan ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ''Ortada net ve kararlı bir biçimde uzatılan bir el var'' sözleriyle ortaya çıkan durum, ''yeni bir açılım süreci mi başlıyor'' sorusuyla birlikte ülke gündemin ilk sırasına oturdu.
Buna karşın DEM Parti sözcülerinin, çözüm için İmralı'yı adres göstermeleri üzerine Efkan Ala ile başlayan ''Gündemde çözüm süreciyle ilgili bir çalışmamız yok'' şeklinde sözlerinin ardından benzer ifadelerin iktidar cephesinin diğer yetkililerinden gelmesi, süreçle ilgili soru işretlerini de beraberinde doğurdu.
Sahiden de ortada Cumhurbaşkanı'nın ''Kararlı bir şekilde uzatılan bir el var'' açıklamasıyla destek verdiği durum, yeni bir sürece dair atılmış bir adım olacak mı?
Yoksa CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in de ''Devlet Bey, doğrusunu yapıyorsunuz'' şeklinde desteklediği uzatılan o el, sadece yeni Anayasa için DEM Parti üzerinden Kürt seçmenin desteğini almak için zemin hazırlamak adına atılmış bir adım olarak mı kalacak?
Daha önce de bu sütunlarda belirttiğim gibi, yeni bir seçim süreci başlatılmasını desteklerim.
Fili durumun, ben de, 'Amasız ve fakatsız' bir yaklaşımla sonlandırılması gerektiğini söylemek isterim.
Ve fakat.
Birçok insan gibi ben de konuya ihtiyatla yaklaşıyorum.
Ki;
''Çözüm, neye rağmen'' sorusu benim de zihnimi kurcalıyor.
Kaldı ki;
DEM Parti de, Bahçeli tarafından uzatılan eli 'amasız, fakatsız' bir anlayışla sıkmak yerine çözüm için İmralı'yı adres göstermesi, süreci ülkeyi gerecek bir pazarlığa itme girişimi olarak da yorumlanabilir pekala.
Ki;
Kişisel olarak, süreci ihtiyatla karşılama durumum da bundan dolayıdır.
40 yıldır süren ve on binlerce şehidimizin toprağa düşmesine arıca, ülkemin milyar dolarlık kaynağının yok olmasına sebep olan bu durumun çözüme ulaştırılması zor elbette.
Bu nedenle, çözüm sürecine dair atılacak ilk adımda uzatılacak el, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli dışında kim tarafından uzatılırsa uzatılsın, o eli yakar.
Bu konun çözümü hiç kolay değil yani.
Bu konuda, her cephede bir samimiyet testine ihtiyaç var.
Samimiyet testi sadece DEM'i ve ona el uzatan MHP'yle de sınırlı kalmamalı.
İktidarı, muhalefetiyle tüm siyasal çevreler aynı duyarlılıkta ve aynı samimiyette olmalıdır.
Sürecin başarıya ulaşması için toplumsal mutabakat gerekir yani.
Mümkün mü?
Neden olmasın.
Ülkemin toprak bütünlüğü ve bin yılı aşkın kardeşliğimizin korunması koşuluyla elbette.
* * *
Suç oranı düşük şehirler arasında Samsun yok
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), ceza infaz kurumlarına gönderilen hükümlüleri, işledikleri suç türü ve ikametgah adresine göre sınıflandırmış ama Samsun listede yok.
Şaşırdık mı?
Elbette hayır!
Zira daha önce yapılan bir araştırmada Samsun'un, İstanbul ve Adana da sonra vaka sayısı bakımından ilk sıralarda yer aldığını biliyoruz.
Hatta ölümle sonuçlanan olaylarda Adana'nın ardından ikinci sırada olduğu belirtilmiş, bu sütunlarda da konuya dair bir yorumumuz olmuştu.
Sözcü gazetesinde haberde, Türkiye'de suç oranının en yüksek ve en düşük olduğu şehirleri belirlemek amacıyla çalışma yürütüldüğü duyuruluyor.
Şöyle ki:
Suç oranı en düşük şehirlerarasında ilk 10'a girme başarısı gösteren tek büyükşehir Erzurum oldu. 'Daimi İkametgah ve Suç Türüne göre Ceza İnfaz Kurumuna Giren Hükümlüler' başlığı ile yayınlanan raporda son 10 yılın verileri dikkate alınırken, suç oranının belirlenmesinde kullanılacak tablo için suç türleri filtrelendi.
Çalışmaya dahil edilen suç türleri şu şekilde açıklandı:
Öldürme, yaralama, cinsel suçlar, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma, hakaret, hırsızlık, yağma, dolandırıcılık, uyuşturucu, sahtecilik, kötü muamele, zimmet, rüşvete, kaçakçılık, trafik suçları, orman suçları, ateşli silahlar ve bıçaklar ile ilgili suçlar, icra iflas kanununa muhalefet, askeri ceza kanununa muhalefet, tehdit, mala zarar verme, görevi yaptırmamak için direnme, ailenin korunması tedbirine aykırılık ve diğer suçlar
İşte Türkiye'de suç oranı en düşük 10 şehir...
Adıyaman, Şırnak, Bitlis, Siirt, Muş, Erzincan, Hakkari, Mardin ve Erzurum.