''Sen benim kim olduğumu biliyor musun?''
Bu sözün altını çizin lütfen!
Bu söz, çoğu kavgaya dönüşen fikir ayrılıklarında karşısındakini susturmak adına söylenir.
Ki;
Yaşamımızda en az bir kere bu söze muhatap olmuşuzdur.
Samsun gündeminde bir ayı aşkın süredir konuşulan ama TBMM'ne taşınması nedeniyle Samsun gündemini aşarak, Türkiye gündeminin de tartışılan konusu haline dönüşmüş, Doğuş Can Kavaklı vakası var biliyorsunuz.
OMÜ'den Psikolojik Rehber Danışman (PDR) olarak mezun olan Doğuş Can Kavaklı adlı genç, Asarcık Kaymakamlığı tarafından bölümüyle ilgili açılan memur sınavında, KPSS'den 82 puan almasına rağmen, mülakatta elenip, yerine yazılı sınavda kendisinden 18 puan daha az almış birinin atanmasına içerlenmiş ve KYK yurdunun 6. katından atlayarak canına kıymıştı.
Doğuş Can'ın dramı, ''Doğuş Can'ı kim öldürdü'' başlığıyla Samsun basınında defalarca yer alınca, önce yargıya, sonra da TBMM'ne kadar taşındı.
Ki,
Doğuş Can'ın dramını,12 Ekim günü ''Neler oluyor bize'' başlıklı yazımda, ''Kamunun istihdamında yaşanan kayırmacılık da fena halde can sıkıyor.
Mesela, ''Mülakat kaldırılacak'' dendi ama kamu personeli seçerken yapılan sözlü sınavlarda yöneltilen sorulara, cevabı önceden bilinmezse doğru yanıtlamak çok zor, hatta imkansız gibi.
Vergi dairesine alınacak memur, voleybol topunun ağırlığını bilse ne olur, bilmese ne olur.
Ne alaka yani!
Daha geçen gün Doğuş Can Kavaklı adlı bir genç, KPSS'den aldığı yüksek puana rağmen sözlü sınavda, mülakatta yani yöneltilen sorulara yanıt veremeyip elenince barındığı KYK yurdunun altıncı katından atladığı boşluktan beton zemine çakılarak, hayatının baharında yaşamına son vermiş.
Mehmet Yazıcı da, bunun üzerine köşesinden ''Doğuş Can'ı kim öldürdü?'' diye sormuş.
Mehmet'in yazısı, arife tarif sorar gibi olmuş biraz aslında.
Arife tarif gerekmez aslında.
Sebep, adına ''Mülakat'' denilen o bela sistemdir elbette.
Ve fakat.
Doğuş Can'ın ölümüne sebep olanlar, sen, ben, o ve biz, siz, onlar.
Yani bu sistemin oluşmasına bir şekilde sebep olduğumuz gibi, düzelmesini sağlayacak yeterli çabayı göstermeyerek, olup, biteni uzaktan seyretmekle yetinen bizleriz.
Kim ne kadarını üzerine alır bilmem ama hepimiz içine düşürüldüğümüz bu durumdan sorumluyuz ve bir o kadar da suçluyuz aslında.
Kendimizden utanmalıyız.'' diyerek bu köşede de dile getirmiştik.
Samsun basını ve de özellikle gazetemiz defalarca ''Doğuş Can'ı kim öldürdü?'' sorusuna cevap arayan haberler yaparak, konunun gündemde kalmasını sağlamıştı Ki; Doğuş Can'ın dramı üzerinden, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından kaldırılacağı yönünde seçim vaadi olarak ortaya attığı 'mülakat' uygulamasının sebep olduğu durum meclis gündemine kadar taşınmıştı.
Doğuş Can'ın dramı, mecliste önce İYİ Parti Balıkesir Milletvekili Turan Çömez tarafından gündeme taşınmış daha sonra da CHP Gaziantep Milletvekili Hasan Öztürkmen tarafından gündem konusu yapılmıştı.
Yener Cabbar, konuyu, Samsunlu siyasetçilerin duyarsız kalması üzeriden ''ANTEP NERE, SAMSUN NERE?'' başlıklı yazısıyla köşesine taşıyarak, Doğuş Can'ın dramının gündemde kalmasına yardımcı olmuştu.
Haksızlığa uğradığını düşünen ve bunu içine sindiremeyen bir gencimizi kaybettik.
Doğuş Can'ın ve ailesinin yaşadığı dramı başka gençler ve aileler yaşamasın istiyoruz.
Ülkemizin, şu lanet olası 'mülakat' denilen uygulamadan kurtulmasını diliyoruz.
Adına ''Mülakat'' denilen lanet uygulama, başta atanamayan öretmenler olmak üzere başka mağdurlar yaratmasın.
Konu bu bakımdan önemli ve Samsun basını da haklı olarak konuyu sürekli gündemde tutuyor.
Bir tarafta mağdurlar var.
Bir tarafta o mağduriyetten yararlananlar.
Atananlar yani.
Ve fakat.
Üzerine alınıyorlar olsa da mağduriyeti yaratanlar, atananlar değil aslında.
Yukarıda da belirttiğim gibi bir ay kadar önce bu köşede ''Doğuş Can'ın ölümüne sebep olanlar, sen, ben, o ve biz, siz, onlar.
Yani bu sistemin oluşmasına bir şekilde sebep olduğumuz gibi, düzelmesini sağlayacak yeterli çabayı göstermeyerek, olup, biteni uzaktan seyretmekle yetinen bizleriz.
Kim ne kadarını üzerine alır bilmem ama hepimiz içine düşürüldüğümüz bu durumdan sorumluyuz ve bir o kadar da suçluyuz aslında.
Kendimizden utanmalıyız.'' şeklinde dile getirirken, toplumsal duyarsızlığımız üzerinden kendimizi yani hepimizi suçlamışız.
Atananın ''Sınava hazırlanamadığını bana söylemişti'' gibi ifadelerle, sistem sorgulanırken, sebepsiz yere suçu üstlenme gayretine de şaşırıyorum
Yazılı sınavda daha başarılı olmuş birinin yerine atanmış olması nedeniyle kendisini güçlü olarak hissetmesine şaşırmam elbette ama konu gündemde tutuluyor diye de yazıp çizenlere ''Sen benim kim olduğumu biliyor musun?'' gibi ifadelerle de konunun kişiselleştirilmesine de hiç gerek yok zira konu kişiselleştirilmeyecek kadar önemlidir aslında.
Bilmem anlatabildim mi?