EVLİYA ÇELEBİ 1645 yılında Samsun’u ziyaret etmiş ve şu ifadelerde bulunmuştur: “ Dağlarında yaban üzümü, nar rengi armut turşusu meşhurdur. Nice bir fıçılarla İstanbul’a getirilir. Gemi palavraları için kendir ipleri ise dünyaya yetecek kadar çoktur." Diğer bir gezgin Moltke; “Bütün kasaba bir zeytin ormanıyla çevrili, bu zeytinlikler dağı kaplıyor ve köşkler ve bahçeler, evler görülüyor. Tepenin doruğunda bir köy var. Onun arkasında da 3000 ayak kadar yüksek ormanlık dağlar diziliyor.” İsmail Habib Sevük ise; “Renkli iki ırmak, biri kızıl, biri yeşil; Karadeniz'in Mezopotamya’sı kıyının sıradağları arasında bu iki ırmak, güneyden kuzeye uzanarak, iki koldan denizi fethederek büyük bir yarım daire çizerler. “ diyor.
Karadeniz’in Mezopotamya’sı, samsun…
Samsun bölgesinde köy yerleşimlerindeki aileler, bahçelerinde yaptıkları küçük çaplı ekim-üretim çalışmalarında, geleneksel olarak ata tohumunu kullanmaya devam etmektedirler. Bafra, Çarşamba ovalarında da henüz GDO’su ile oynanmış tohumlarla ekim-üretim yaygınlaşmamıştır. Yani Samsun; Kızılırmak, Yeşilırmak nehirlerinin suladığı Bafra, Çarşamba ovaları; yanı sıra, Ladik Ovası, irili-ufaklı ırmakların suladığı alanları ile Karadeniz’in Mezopotamya’sı olarak devasa potansiyeli uykuda bekliyor. Şimdi, bu devasa potansiyeli uyandırmak, ata tohumu ile ekim-üretim yaparak, bölgeyi ihya etme zamanıdır.
Evliya Çelebi’nin bahsettiği armutlar, meşhur (Samsun) deveci armudu, Bafra Karpuzu, Süheyla Kavunu, Kerimbey İnciri, Gebi Kirazı, Çayırkent Çileği, Tekkeköy Azman Lahanası, beyaz lahana, çeşit çeşit sebzeler, meyveler, beyaz mısır, yaban üzümleri, dağlarda yetişen kızılcık, yaban elmaları, böğürtlenler, likarbalar (yaban mersini), acuk(ekşi dağ elmalarından yapılan bir tür pekmez), pekmezler, marmelatler, reçeller, kurutulmuş meyveler, sebzeler, fındık, ceviz, kestane, kokulu kara üzüm, kara yemiş, kara lahana…. Saymakla tükenmez… Ve bunların hepsi büyük şans ki, hala ata tohumu ile üretilmeye devam ediyor.
Ülkeleri ayakta tutacak güç, üretim olacaktır.
Koronavirüs sonrası en stratejik adım, üretim olacaktır ki; burada da tarımsal ekim-üretim öne çıkacaktır. Tarımsal, ekim-üretim hem tarıma dayalı sanayi için ham madde olduğundan hem de beraberinde hayvancılığı da geliştirdiği için çok önemlidir. Gelişen hayvancılık doğal gübre ihtiyacını da karşılayacağı için, toprağın doğal yapısını bozan suni gübrelemeye gerek kalmayacaktır. Hele hele organizmaları ile oynanmamış ata tohumu ile yapılacak ekim-üretim ülkemizin yanı sıra dünyanın da talep ettiği bir üretim olacaktır.
Sonuçta; dünyayı ve ülkeleri ayakta tutacak güç, üretim olacaktır. Bu çerçevede en önemli strateji, ekim-üretim potansiyelini harekete geçirmektir. Türkiye açısından, tarımsal potansiyelini azami ölçüde devreye almak, çok önemlidir. Tarımsal ekim- üretim, hem miktar olarak ve hem de çeşitlilik olarak planlanarak ihtiyaca ve ihracata yönelik olarak yönlendirilmelidir.
Soğuk hava deposu olsun…
Bu arada, Koronavirüs sonrası; hayati önem kazanacak tarımsal ekim-üretim alanlarının korunması, çok çok önemli ve acildir. Bu alanlar, gelip geçici menfaatlere kurban edilemeyecek kadar önemlidir. Beton binaları her yerde yapar, sanayiyi her yerde kurabilirsiniz; ama her yerde tarım, hele hele ata tohumu ile tarım yapamazsınız…
Bu meyanda, Samsun-Çarşamba ovasına yapılmakta olan ” biokütle enerji santralinin” kesinlikle durdurulması ve binasının da bölgede yetişecek tarımsal ürünler için, ihtiyaç duyulacak soğuk hava deposuna dönüştürülmesi, fevkalade yerinde bir adım olacaktır.