Göç, tarih boyunca insanların ya daha iyi hayat şartlarına kavuşmak istekleri; ya da şavaş, doğal afetler gibi zorunluluklar gereği yaşanagelmiştir. Göçler, genelde kırsal alanlardan şehirlere, küçük şehirlerden büyük şehirlere doğru yönelmektedir. Türkiye’de en yoğun göçe maruz kalan İstanbul’a yönelen göç hareketleri, özellikle 2. Dünya Şavaşı’ndan sonra başladı. Bunun en önemli nedeni olarak, sanayileşmenin İstanbul çevresinde gelişmesi olduğunu belirtelim. İnsanların, bu sanayileşme bölgelerine doğru iş bulma, daha iyi hayat şartlarına sahip olma, yatırım yapma ve çocuklarının daha iyi eğitim şartlarına kavuşabilmeleri için geldiklerini görüyoruz.
Sanayileşme sonrası ilk göçler
İstanbul, 1453 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedildiğinde nüfusu 50 bin kadardı ve Fetihten sonra; o zamanki İstanbul’un üç yerleşim bölgesinin içerisinde yer alan; bugünkü Fatih/Çarşamba, Beyoğlu/Tophane ve Üsküdar semtlerine; başta Samsun’dan olmak üzere Anadolu’dan getirilen yerleşimciler, yerleştirilmişlerdi. Daha sonra 16. yüzyılın başlarında sanayinin büyümesi ve iş kapasitesinin artmasıyla birlikte büyük bir göç dalgası başladı. O tarihlerde İstanbul’un nüfusu 400 bine ulaşmıştı ve dünyanın en büyük şehri ünvanını almıştı. Bugün 400 bin, İstanbul’a bir yılda gelen insan sayısı ve her yıl artarak devam eden bu göç dalgası, İstanbul’u ve hatta göç alan diğer büyük şehirleri kimliklerini arar duruma getirmiştir. Insanlar Amerika’ya gidiyor üç ay sonra ben Amerikalıyım diyor. İstanbul’a kuşaklar öncesi gelen insanlar dahi biz İstanbulluyuz demiyorlar. Hala İstanbul’a gelmiş oldukları yöreden olduklarını söylüyorlar. Tabi ki insanlar köklerine sahip çıkacak, ama, bu bir alt kimlik, bir alt kültür kuşağı olmalı. Bir üst kimlik, bir üst kültür kuşağı olarak da İstanbul’da yaşayan herkesin kendisini İstanbullu hissetmesi ve ben bir İstanbulluyum ve İstanbul’a sahip çıkmalıyım demesi lazımdır. Istanbul’da bilmem hangi ilimizin köylerinin bile kültür yardımlaşma dernekleri var. Ama bir İstanbullular derneği yok. Zaten İstanbul ile ilgili hemen hemen başka bir dernek de yok. Peki İstanbul’a kimler sahip çıkacak?
Suriye ve diğer göçler
Bu olgu, göç alan bütün şehirler için aynı şekilde geçerlidir. İnsanlar yaşadıkları, karınlarını doyurdukları yerleri benimsemeli ve sahip çıkmalıdırlar.
Son yıllarda Irak Suriye başta olmak üzere istikrarsız ve güvenlik sıkıntısı olan bölgelerden de çokca göç almaya başladık. Artık şehirlerimizde Arap mahalleleri oluşmaya başladı ve beraberinde yeni kültür anlayışları günlük hayatımızın bir parçası olarak yerini alıyor.
Kendi insanlarımızın yaşadığı zorlukları çözmeye çalışırken vatanını terk ederek ülkemize gelmek zorunda kalmış çok ciddi bir insan topluluğunu da barındırmak durumundayız.