1813- 1814 yıllarında Anadolu’yu gezen İngiliz seyyah J. Macdanol Kinneir ise; “koy kenarında ağaçlıklar arasında kurulmuş güzel bir Samsun manzarasından bahisle; şehrin etrafını Türkler tarafından inşa edilmiş olması lazım gelen bir sur ile çevrili olduğunu, beş hamamı ve büyük bir hanı bulunduğunu, nüfusunun 2000 olduğunu” anlatmaktadır.
İngiliz seyyah Moltke ise Samsun’dan şöyle bahsetmiş :
“Samsun pek hoş, eski bir Ceneviz kalesi, birçok güzel yapılı Türk konağı, birkaç taş cami ve han uzaktan göze çarpıyor. Bütün kasaba bir zeytin ormanıyla çevrili bu zeytinlikler dağı kaplıyor ve köşkler ve bahçeler, evler görülüyor. Tepenin doruğunda bir köy var. Onun arkasında da 3000 ayak kadar yüksek ormanlık dağlar diziliyor. Öğleden sonra limanın ve çevrenin planını almak için faydalandım. Şehrin çeyrek mil kuzeyinde eski bir mendirek harabesiyle kazanılan temeller buldum; bunlar dev gibi iri yontma taşlardan yapılmıştı. Bunların arkasındaki tepe eski sur kalıntılarıyla çevrilmişti. Daha ilk çağlardan beri adı fenaya çıkan Karadeniz ne çok fırtınalıdır, ne de bizim Baltık denizi gibi çoğu zaman sisle örtülür. Onun gibi sığlık ve çatak yerleri de yoktur. Büyük tehlike en başta muhafazalı iskeleler ve emniyet altına alınmış limanların olmayışıdır.”
Samsun’u zeytin ormanları kaplıyordu
Başka bir Osmanlı seyyahı İbrahim Sevük ise 19. yüzyılda bağcılığın yaygın olduğu Samsun’da, günümüzde Samsun Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nin bulunduğu yer bağ bahçeleri ile kaplı olduğunu yazmış. “Buna bağlı olarak özellikle Rumlar ve Ermeniler arasında şarapçılık yaygın bir tarım sanayi kolu olarak gelişmiştir. 19. yüzyılın ikinci yarısında yıllık üzüm rekoltesi 26.000 kilogramı geçmekteydi. Ayrıca siyah ve kokulu bir tür üzümden sirke de üretilmekteydi. Mert Irmağı ve Kürtün Irmağı arasında da bağcılık yapılmakta, dutluklar bulunmaktaydı. Fakat 1908 yılında Dimetoka ve Edirne gibi şehirlerde görülen bağ ve dut hastalığı şehirlilerin gözünü korkutmuş, bağlar bozulmuştur. O dönemden sonra bağcılık Samsun’da önem görmemiştir.” diye kaydetmiş.
Moltke’nin mektupları
Helmuth Karl Bernhard von Moltke’nin Türkiye Mektupları adlı eserinden 19. yüzyılda Samsun’da zeytin üreticiliği de yapılmakta olduğu öğrenilmektedir. Kitapta çevresi zeytin ormanı ile kaplı şeklinde tanıtılan Samsun’da zeytin üretimi yıllık 13.000.000 kilograma kadar ulaşmaktaymış.
1870’li yıllarda zeytincilik ve bağcılığın yerine tütüncülük ön plana geçmiştir. Bununla birlikte zeytin ağaçları sökülmeye başlanmış ve boşalan alanlar tütün tarlası haline getirilmiştir. Özellikle 19. yüzyılda yaygınlaşan tütün ekimi halkın en önemli gelir kaynağı haline gelmiştir. Kayıtlara göre 1873 yılında ülke dışına 1.815.450 kilogram, ülke içine ise 358.223 kilogram tütün sevk edilmiştir.1890 yılında ise ülke dışına 3.171.200 kilogram, ülke içine 1.931.000 kilogram tütün sevk edilmiştir. 1893 yılında Samsun’da tütün fabrikasının açılmasıyla birlikte üretilen tütünlerin bir bölümü bu fabrikada işlenmeye başlamıştır.
O yıllarda Samsun’da tarım
Tütüncülüğün yanı sıra tahıl üretimi de Samsun’da önemli bir yer tutmaktaydı. Buğday, arpa ve mısır önemli tahıl ürünleri idi. Pirinç, çavdar ve yulaf da seyrek olarak üretilmekteydi. 1883 yılı kayıtlarına göre 1879 yılında 320.850 okka pirinç, 873.988 kile mısır yetişmiştir. Ayrıca aynı kayda göre şehirde 2.178 adet sergen bulunmaktaydı. Ayrıca 1887 yılı kayıtlarında yıllık pamuk üretiminin 5.000.000 kilogramdan fazla olduğu bilgisi yer almaktadır. 1899 ürün cetvelinde ise 1.183.500 okka keten yetiştiği ve bir de kendir mahzeni bulunduğu bilgisi yer almaktadır.
Kadıköy’de bulunan asma kütükleri ile Kılıçdede’de bulunan sık limon ağaçları bu ürünlerin bir dönem yörede yetiştirildiğini kanıtlamaktadır.